26 Şubat 2010 Cuma

SGK'da işyeri naklinde yaşanan sorunlar

Resul KURT / İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK
info@resulkurt.com

26.02.2010 - 09:26


....

SGK'da işyeri naklinde yaşanan sorunlar

5510 sayılı Kanun'a göre "İşyerinin faaliyette bulunduğu adresten başka bir ildeki adrese nakledilmesi, sigortalı çalıştırılan bir işin veya işyerinin başka bir işverene devredilmesi veya intikal etmesi halinde, işyerinin nakledildiği, yeni işverenin işi veya işyerini devraldığı tarihi takip eden on gün içinde, işyerinin miras yoluyla intikali halinde ise mirasçıları, ölüm tarihinden itibaren en geç üç ay içinde, işyeri bildirgesini kuruma vermekle yükümlüdür. İşyerinin aynı il sınırları içinde kurumun diğer bir ünitesinin görev alanına giren başka bir adrese nakledilmesi halinde, adres değişikliğinin yazı ile bildirilmesi yeterlidir. Bu işlerde çalışan sigortalıların, sigorta hak ve yükümlülükleri devam eder."

Ve Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'ne göre de, "İşyerinin aynı il içinde başka bir sosyal güvenlik müdürlüğünün görev bölgesine nakledilmesi halinde işyeri bildirgesi verilmez, ancak, nakil tarihini takip eden 10 gün içinde durum, işverence eski ve yeni üniteye bir yazı ile bildirilir. Yeni ünite, nakil bilgilerine dayanarak yeni bir işyeri sicil numarası verir. Eski ünitedeki işyeri dosyasındaki tescile esas bilgi ve belgelerin birer örneği yeni ünitede açılan dosyaya konulur."

Yani, işyerinin aynı il sınırları içinde kurumun diğer bir ünitesinin görev alanına giren başka bir adrese nakledilmesi halinde, adres değişikliğinin 10 gün içinde eski ve yeni adreslerin bağlı olduğu sosyal güvenlik müdürlüğüne yazı ile bildirilmesi yeterlidir. Yani yönetmeliğe göre işveren işyeri bildirgesi vermeden sadece bir yazı yazacak ve adres değişikliğini eski-yeni SGK müdürlüğüne bildirecek, burada işyeri bildirgesi, işten ayrılış ve işe giriş bildirgesi gibi hususlar talep edilmemelidir.

Ancak burada özellikle işyeri nakillerinde yaşanan bazı sorunlar var. Bu işlerde çalışan sigortalıların, işyeri nakillerinde sigorta hak ve yükümlülükleri devam eder. İşyerinin aynı il içinde farklı müdürlük alanına taşınması halinde yasaya göre adres değişikliğinin bildirimi yeterli olmakla birlikte bazı SGK müdürlükleri tarafından işçilerin nakil olan eski işyerinden çıkış yapmaları (işten çıkış bildirgesi verilmesi) ve nakil yapılan yeni işyerine işe giriş yapmaları talep edilmektedir.

Bu da hem sigortalıların çıkış-giriş işleminden dolayı kafasını bulandırmakta hem de kanuna açıkça aykırı işlem yapılmaktadır. Bu nedenle mutlaka bir düzenleme yapılması ve nakilden dolayı işten ayrılış bildirgesi ile yeni müdürlükten verilecek işyeri numarasından yeniden işe giriş bildirimi yapılmasına gerek olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. İşyeri numarasının değişmesine gerek yoktur, sadece eski ve yeni ünite kodları ile ilçe kodunun değiştirilmesi yeterli olacaktır.

Aksi halde bir çok işveren 10 gün içinde işten ayrılış bildirgesini vermediğinden dolayı sigortalı başına bir asgari ücret idari para cezası ödemek zorunda kalacak. Amaç bürokrasiyi azaltmak olmalı, yoksa her şey baştan yapmak gerekecekse kanun koyucu neden "İşyerinin aynı il sınırları içinde kurumun diğer bir ünitesinin görev alanına giren başka bir adrese nakledilmesi halinde, adres değişikliğinin yazı ile bildirilmesi yeterlidir. Bu işlerde çalışan sigortalıların, sigorta hak ve yükümlülükleri devam eder" şeklinde bir yasa düzenlemesi yapsın ki?

http://www.dunyagazetesi.com.tr/is-hukuku-ve-sosyal-guvenlik-resul-kurt_22_0_yazar.html?

İbranamelerin geçerliliği

Av. Ali YÜKSEL / YARGITAY KARARLARI


23.02.2010 - 08:57

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2009/ 22652 E, 2009/ 28157 K, ve 20.10.2009 tarihli kararında iş hukuku açısından ibraname kavramının ne şekilde yorumlanması gerektiğini, ibranamelerin muteberliği hususunda hangi noktalara dikkat edilmesi gerektiğini bir ilke kararı şeklinde göstermiştir. Gerçekten de bu karar bir meseleye bağlı olarak incelenmiş ve verilmiş bir karardan öte başlı başına ibraname konusunda yargısal kriterler ve ilkeleri ortaya koymuştur. Bu nedenle incelediğimiz bu karardaki kriterlere birebir riayet edilmesi işçiden alınacak ibraname belgesinin muteberliği hususunda doğrudan etkili olacaktır.

İncelememize konu Yargıtay kararında davacı işçi açmış olduğu bu davada ihbar ve kıdem tazminat ödetilmesi isteğinde bulunmuş, mahkemece ibraname sebebiyle isteklerin reddine karar verilmiştir.

Yargıtay uyuşmazlığın taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerli olup olmadığı noktasında odaklandığı kanaatindedir.

İbraname, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmelidir. Bu noktada ibra sözleşmesinin ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir.

Yargıtay'a göre İşçi, aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş Hukuku'nda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmalı ve borcun asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmalıdır.

Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmelidir.

Bu itibarla Borçlar Kanunu'nun irade fesadını düzenleyen 23-31 maddeleri İş Hukuku'nda ibra sözleşmeleri bakımından çok daha titizlikle ele alınmalıdır. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi diğer tarafın ya da üçüncü şahsın hile ya da korkutması halinde ibra iradesine değer verilemez.

Yargıtay iş ilişkisinin devamı sırasında alınan ibranameleri muteber görmemiştir. Çünkü işçi bu dönemde tamamen işverene bağımlıdır Bu yüzden işçi ilişkisinin devamını sağlamak ya da bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmaktadır.

İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli yada tartışmasız olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez.

Miktar içeren ibranamelerde alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içermeyen ibra sözleşmesinde ise geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. Bu çerçevede mahkemelerin davacıya ibranameyi verirken hata, hile veya ikraha maruz kalıp kalmadığı sorulmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır.


http://www.dunyagazetesi.com.tr/ibranamelerin-gecerliligi-av-ali-yuksel_117_79088_yazar.html?

19 Şubat 2010 Cuma

İşsize sessiz sedasız darbe!..

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kararına göre, bundan böyle işsiz ailelerin sağlık ve doktor harcamaları 100 gün değil, sadece 10 gün karşılanacak.


1 Ekim 2009'den bu yana 90 günden fazla prim ödeyenler devletten 100 gün sağlık hizmeti alabiliyordu.

90 günden daha az prim ödeyenlere sunulan sağlık hizmeti ise sadece 10 gündü.

Geçen hafta sessiz sedasız bir genelge yayınlayan Sosyal Güvenlik Kurumu, "17 aydır yasayı yanlış uygulamışız" dedi.

Sağlık güvencesi tüm işsizler için 10 güne çekildi.

Durum dün sağlık hizmeti almak üzere sağlık kurumlarına giden işsizlere "ücretsiz yararlanamazsınız" denmesiyle ortaya çıktı. Yorum Yaz | Yorumları Oku

http://www.cnnturk.com/2010/ekonomi/genel/02/19/issize.sessiz.sedasiz.darbe/564409.0/index.html

16 Şubat 2010 Salı

İşçinin haklı nedenle iş akdini feshi halinde ihbar tazminatı

Av. Ali YÜKSEL / YARGITAY KARARLARI


02.02.2010 - 08:49

Av. Cihan AVCI

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2009/ 9029 E.2009/18124 K. Ve 25.06.2009 günlü kararında iş akdini haklı nedenle fesheden işçinin ihbar tazminatı talebini tartışmıştır.

İncelememize konu kararda davacı, kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi temyizen incelenme talebi ile önüne gelen hadisede uyuşmazlığın davacı işçinin ihbar tazminatı hakkı olup olmadığı konusunda toplandığını tespit etmiştir.

Yargıtay kararında öncelikle işyeri uygulamalarının kaynakları tespit edilmiştir. Buna göre Anayasa, yasa, tüzük ve yönetmelikler, bireysel ya da toplu iş sözleşmeleri, işyeri personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklarla, işyeri uygulamalarının çalışma yaşamına etkileri sonucu her bir iş ilişkisinde çalışma koşulları meydana gelmektedir. Çalışma koşullarını belirleyen kaynaklarda bu koşullar bazen emredici olarak düzenlenmiş olup, işçi aleyhine olarak değişikliğe gidilmesi işçinin rızası ile dahi mümkün değildir. Diğer hallerde çalışma koşullarında değişiklik yapılması 4857 sayılı İş Kanununun 22. maddesinde özel biçimde ele alınmıştır. Anılan hükme göre, işçi aleyhine yapılması düşünülen değişikliğin işçiye yazılı olarak bildirilmesi ve 6 iş günü içinde işçinin yazılı kabulü ile uygulamaya konulması gerekir. Aksi halde değişiklik işçiyi bağlamaz

Somut olayda davalı işyerinde uzun süre vardiya amiri olarak çalışmakta olan davacı işçinin son görevinde asıl amir olarak değil güvenlik görevlisi olarak çalıştırılmak istenmesi üzerine iş akdinin çalışma koşullarında işçi aleyhine esaslı değişiklik yapılması nedeni ile davacı işçi tarafından haklı olarak feshedildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, iş akdinin haklı dahi olsa işçi tarafından feshi söz konusu olduğundan ihbar tazminatı isteğinin reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü hatalıdır.

Görüldüğü üzere işçinin rütbe ve mertebesinin indirilmesi şeklinde tezahür eden bu değişiklik işçi açısından iş akdinin feshi açısından haklı neden teşkil etmektedir. Ancak bu fesih halinde dahi işçinin ihbar tazminatı söz konusu olamayacaktır. İşçi açısından ihbar tazminatına işveren tarafından yapılan geçerli nedenle fesih halinde ve işverence haklı nedenle yapıldığı iddia edilmesine rağmen mahkemece yapılan feshin haklı nedene dayanmadığının tespiti halinde hak kazanılacaktır.


http://www.dunyagazetesi.com.tr/iscinin-hakli-nedenle-is-akdini-feshi-halinde-ihbar-tazminati-av.-ali-yuksel_117_76807_yazar.html?

Kısmi süreli çalışmalarda işçilik alacaklarının hesabı

Kısmi süreli çalışmalarda işçilik alacaklarının hesabı

Av. Ali YÜKSEL / YARGITAY KARARLARI


20.01.2010 - 08:57

Av. Cihan AVCI

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2006/ 32902 E., 2007/ 19245 K. ve 18.06.2007 tarihli kararında kısmi süreli çalışmalarda işçilik haklarının hesaplanması noktasındaki yöntemi ve kısmi süreli çalışmaya dair kriterleri tarif etmiştir. Bu karar özellikle kısmi süreli çalışmalarda kıdem - ihbar tazminatının hangi ücret üzerinden ödeneceğinin tespiti ve bir çalışmanın hangi şartlar dairesinde kısmi süreli çalışma oluşturacağı hususunda son derece aydınlatıcı bir mahiyet içermektedir. Kısmi süreli çalışmalarda işçilik alacaklarının hesaplanması meselesi ve kısmi çalışmanın varlığının tespiti uygulamada da çok farklı çözüm yollarının görüldüğü bir husustur. Bu farklı uygulamalarda haddi zatında bir takım adaletsizlikleri de beraberinde getirmektedir.

İncelemeye konu kararda Davacı, ihbar, kıdem tazminatı, izin, fazla mesai, ücret, hafta ve resmi tatil gündeliklerinin ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi kararında öncelikle kısmi süreli çalışma olgusunun ne şekilde tespit edileceğini ortaya koymuştur. Davacının kaloriferli olmayan konutta çöpün alınması, merdiven temizliği, havalandırma temizliği işlerini yapıp bunun dışında ev temizliğine gittiği bir kısım ödemelerin kira karşılığı hizmet yapması kararlaştırılan eşine, diğerlerinin kendisine yapılmıştır. Sigorta yoklama memuru tarafından davalı apartmanda çalıştığı 1999 tarihinde işe girdiği ve iş sözleşmesinin haklı bir neden olmaksızın işveren tarafından sona erdirildiği anlaşılmaktadır.

Yargıtay; davacının çalıştığı apartmanın kalorifersiz olması, bayan olup ev temizliğine gitmesi temizliğin en az yarım gün olması nedeniyle ve yapılan işler ile ilgili ödeme belgelerinden davacının kısmi süreli çalıştığının ortaya çıktığını ifade etmiştir. Bu durumda ücretin kısmi süreli çalışmaya göre daha az olacağından kıdem, ihbar, yıllık izin ücreti ve ücret alacaklarının belirlenmesi gerekirken tam süreli çalışmış gibi hüküm altına alınması hatalı görülmüştür.


http://www.dunyagazetesi.com.tr/kismi-sureli-calismalarda-iscilik-alacaklarinin-hesabi-av.-ali-yuksel_117_75418_yazar.html?

İşyerinin devri halinde devreden işverenin işçinin ücret ve yıllık izin haklarından sorumluluğu

İşyerinin devri halinde devreden işverenin işçinin ücret ve yıllık izin haklarından sorumluluğu

Av. Ali YÜKSEL / YARGITAY KARARLARI


28.01.2010 - 08:41


Av. Cihan AVCI

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2008/32890 E. 2008/ 25659 K. Sayılı 07.10.2008 günlü kararında alt işverenin bulunduğu bir işyerinde alt işverenlik ilişkisi bittikten sonra aynı yerde çalışmaya devam eden işçinin ücret, yıllık izin alacaklarından devreden işverenin sorumlu olup olmayacağını tartışmıştır. Bu karar özellikle işyerinin devri ve alt işverenlik kurumlarının iç içe geçtiği bir karar olması açısından büyük önem taşımaktadır. Kararda alt işveren davacı işçi açısından devreden işveren olarak tanımlanmıştır. Esasen bu mantık yerindedir. Çünkü bilindiği gibi alt işverende bir işyerinde üstlendiği iş ile ilgili olarak işyeri bildirgesi vermekle mükelleftir. Bir diğer ifade ile alt işverenin iş gördüğü yer hem asıl işveren açısından hem de alt işveren açısından ayrı ayrı işyeri olarak kurum nezdinde muamele görmektedir. Bu sebeple alt işverenlik ilişkisinin bitip, işçinin aynı yerde çalışmaya devam etmesi halinde alt işvertenin işyeri asıl işverene devredilmiş gibi olmaktadır.

İncelememize konu kararda davacı, kıdem, ihbar, izin, fazla çalışma ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Yargıtay temyizi müteakiben önüne gelen dosyada öncelikle alt işverenlik ilişkisinin sona erdiği tarihi tespit etmiştir. Buna göre davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi 30.6.2004 tarihinde sona ermiştir. Davacı işçi ise işyerinde çalışmaya devam etmiş ve iş sözleşmesi 5.7.2004 tarihinde sona ermiştir. Yerel mahkeme alt işverenlik ilişkisinin sona erdiği tarihten sonraki 7 günlük süre zarfında oluşan ücret alacağının ödenmemesinden ve izin ücretinden devreden işvereni, bir diğer deyişle eski alt işvereni mesul tutmuştur. Yargıtay devreden işverenin izin ücretinden sorumlu tutulması hatalı olduğu gibi, devirden sonra çalışılan süre ücretinden de devreden işverenin sorumluluğuna gidilmiş olmasının doğru olmadığına hükmetmiştir.

Karardan da anlaşılacağı üzere alt işverenlik ilişkisi bittikten sonra işçinin aynı yerde çalışmaya devam etmesi halinde eski alt işverenin alt işverenlik ilişkisinin sona ermesinden sonra oluşan ücretten sorumlu olması mümkün değildir. Bununla birlikte izin ücreti açısından da eski alt işveren (devreden işveren) sorumlu tutulmamıştır. Bunun sebebi yıllık ücretli izin kurumunun doğasından kaynaklanmaktadır. Yıllık ücretli izin hakkı hizmet devam ettiği sürece bir semen ödeme borcu değildir. Başka bir deyişle işverenin işçiyi yıllık izine çıkarma borcunu ifa etmesi için kanunda gösterilen sürelerde işçiyi çalıştırmaması ancak bu sürelere denk gelen ücretini ödemesi gerekmektedir. Ancak işçinin iş akdi sona erdiği tarih itibari ile bu edim yerine getirilmemişse bu borç para borcuna dönüşür. Bu andan sonra işverenin çalışırken yıllık izin vermediği işçisine bu süreye tekabül eden ücreti ödemesi gerekmektedir.

http://www.dunyagazetesi.com.tr/isyerinin-devri-halinde-devreden-isverenin-iscinin-ucret-ve-yillik-izin-haklarindan-sorumlulugu-av.-ali-yuksel_117_76255_yazar.html?

İşyerinde cinsel tacizde bulunan işçinin iş akdinin feshi

http://www.dunyagazetesi.com.tr/av.-ali-yuksel_117_0_yazar.html

Av. Ali YÜKSEL / YARGITAY KARARLARI


16.02.2010 - 08:50

Av. Cihan AVCI

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2005/6471 E. Sayılı dosya üzerinden verdiği 2005/ 35643 K. ve 10.11.2005 tarihli ilamında işyerindeki bayan arkadaşına elle ve sözle cinsel tacizde bulunduğu iddiası ile iş akdi feshedilen işçinin açtığı kıdem, ihbar ve manevi tazminat talepli davayı değerlendirmiştir. Esasında karara konu olan bayan çalışanı elle ve sözle taciz olgusunun işveren açısından haklı nedenle fesih imkanı bahşettiği hususu açıktır. Ancak incelediğimiz Yargıtay kararında böylesi bir vakıanın ne şekilde ortaya konulup, ispatlanabileceği açık şekilde gösterilmiştir. Hiç şüphe yok ki mobbing diye de tabir edilen bu tip manevi ve cinsel istismar ve tacizlerin ispatı son derece zordur. Burada da bir işçinin bir diğer işçiye yaptığı cinsel taciz şeklinde tezahür eden mobbing eylemi üzerine işverence yapılan fesih işlemi söz konusudur. Değindiğimiz ispat zorluğu bu olayda da kendisini göstermiş ve yerel mahkeme işverence yapılan feshi haksız bularak, işçi lehine kıdem ve ihbar tazminatına hükmetmiştir. Yargıtay ise yerel mahkeme kararını bozmuştur. Bakalım Yargıtay 9. Hukuk Dairesi nasıl bir mantık içerisinde olayı değerlendirmiş ve cinsel taciz iddiasını sabit bulmuştur?

İncelememize konu Yargıtay kararında davacı yan; davalı şirket işyerinde 1.6.1996 tarihinden itibaren belirsiz süreli hizmet akti ile satış elemanı olarak çalışmakta iken 2.1.2001 tarih ve 270 yevmiye nolu noter tasdikli ihtarname ile hizmet aktinin 1475 sayılı yasanın 17/2. göre feshedildiği, feshe, aynı işyerinde çalışan bir bayan işçinin yersiz şikayetinin neden olduğunu ve feshin haksız olduğunu, çalışılan süreye ilişkin kıdem, ihbar, yıllık izin, kötü niyet ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı, işveren cevap dilekçesinde alt iş ilişkilerinin bulunduğu E. Kozmetik firmasına ait reyonda promosyon görevlisi olarak çalışan bayan elemana sözle ve elle cinsel tacizde bulunan davacının iş aktine disiplin kurulunun aldığı karar gereğince haklı nedenle son verildiğinden kıdem ve ihbar tazminatı verilemeyeceğine diğer istekler için ise hak kazanamadığını belirtmiştir. Mahkemece, feshe neden olan cinsel taciz iddiası, disiplin kurulu kararı, işyeri yöneticilerinin ve tanıkların yeminli ifadeleri, yazışmalar, değerlendirilip, taciz iddiası somut delillerle kanıtlanmadığından, feshin haksız olduğundan bahisle kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık iznin hüküm altına alınması gerektiğine, diğer istemlerin ise koşulları gerçekleşmediğinden reddine şeklinde hüküm kurulmuştur.

Yargıtay kararına konu olayda, işveren tarafından davacı işçi hakkında, bayan işçiye sözle ve elle sarkıntılıkta bulunduğu, reddedilmesine rağmen davranışlarını bir süre daha sürdürdüğü, nihayet 2.1.2001 tarihli el yazısı ile kaleme alınmış şikayet dilekçesi ile durumun tacize maruz kalan bayan işçi tarafından insan kaynakları müdürlüğüne bildirildiği, imzalı sayfa yok ise de bu dilekçenin şikayet edenden başkasına mal edilemediği ve sahiplenilmediğinden ötürü soruşturma başlatıldığı görülmektedir. Ayrıca davacı işçinin cinsel tacizde bulunduğu iddia edilen bayan işçinin yakınları tarafından tartaklandığı ve davacı işçinin de bu olay üzerine görev yerinin değiştirilmesini talep ettiği belirlenmiştir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tüm bu olgular çerçevesinde, olayların gelişiminden şikayet dilekçesindeki samimi anlatımlardan ve erkek arkadaşları tarafından iş çıkışında davacı işçinin tartaklanması olgusunu bizzat davacının dahi kabul ediyor bulunması ve işveren vekilince işyerinde tutulan zabıt ve soruşturma tutanakları bu maksatla birimler arasında yapılan yazışmalardan disiplin kurulu değerlendirmesinin isabetli bulunduğu kanısına varmıştır. Ayrıca Yargıtay sarkıntılığa maruz kaldığı iddia olunan bayan işçinin de aynı işyerinde çalışan nişanlısının bulunduğunu, davacının önceden T. Bostanlı şubesinde çalışmakta iken bir bayan işçinin eşi ile kavga edip Bahçelievler şubesine gönderildiğini, iş hayatında başarılı olsa da amirleri tarafından artık bu şubede çalışmasının uygun bulunmayacağı yolunda görüş bildirildiğini de dikkate almıştır

Görüldüğü üzere Yargıtay bu tip cinsel taciz nedenli fesihlerde öncelikle mağdurun ve cinsel tacizde bulunduğu iddia edilen işçinin ifadelerinin alınmasını gerekli görmektedir. Yargıtay 2. olarak dikkat çektiği nokta ise kişilerin sosyal, medeni durumu ve olayların seyridir. İncelediğimiz kararda Yargıtay'ın işveren lehine değerlendirme yapmasının belki de en büyük nedeni mağdurun nişanlı olması ve bu şekilde manen yaralayıcı bir olayı işverenlerine yazılı olarak bildirecek kadar zor durumda kalmış olmasıdır.

http://www.dunyagazetesi.com.tr/av.-ali-yuksel_117_0_yazar.html

4 Şubat 2010 Perşembe

396 SIRA NO'LU VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ - BA/BS

396 SIRA NO'LU VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ

Resmi Gazete No 27483
Resmi Gazete Tarihi 04/02/2010
Kapsam


Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği

(Sıra No: 396)


Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun[1] 148, 149 ve Mükerrer 257 nci maddelerinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak, 350[2] Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğiyle, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; mal ve hizmet satışlarını ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" ile bildirmeleri yükümlülüğü getirilmiş, 362[3] ve 381[4] Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleriyle de bu yükümlülüğe ilişkin açıklamalar yapılmıştı.

Söz konusu yükümlülüğün 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerinde yerine getirilmesinde uygulanacak usul ve esaslar ile bildirim hadleri bu Tebliğin konusunu oluşturmaktadır.

1- KAPSAM

Yükümlülük Kapsamındaki Mükellefler

Bilindiği üzere, belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; mal ve hizmet satışlarını ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" ile bildirme yükümlülüğü, bilanço esasına göre defter tutan mükellefleri kapsamaktadır.

1.1.1. Bilanço esasına göre defter tutmakta iken, işletme hesabı esasına geçen mükellefler, işletme hesabına geçtikleri hesap döneminden itibaren bildirimde bulunmayacaklardır.

Buna karşın, işletme hesabına göre defter tutmakta iken, bilanço esasına geçen mükelleflerin, bilanço esasına geçtikleri hesap döneminden itibaren bildirim formu verme zorunlulukları bulunmaktadır.

1.1.2. Kurumlar vergisinden muaf olan mükellefler, muafiyetten yararlandıkları hesap döneminden itibaren Ba-Bs bildirim formu vermeyeceklerdir.

1.1.3. Serbest bölgelerde faaliyet gösteren mükelleflerin de Ba-Bs bildirimi verme yükümlülüğü bulunmaktadır. Söz konusu bildirimler, bu mükelleflerin kanuni merkezleri tarafından, merkez ve şube bilgileri birleştirilerek verilecektir. Ancak, kanuni ve iş merkezi yurt dışında olup, münhasıran serbest bölgede şubesi veya temsilciliği bulunan mükellefler, bildirim formlarında merkez bilgilerini dikkate almaksızın yalnızca serbest bölgede faaliyette bulunan şubelerinin mal ve/veya hizmet alış/satışlarını bildireceklerdir.

1.1.4. Kollektif şirketler ve bilanço esasına göre defter tutan adi ortaklıkların Ba-Bs bildirim formları ortaklık veya şirket adına bunların vergi kimlik numaraları kullanılarak verilecektir. Ortaklık veya şirket adına verilmesi gereken bildirimlerin ortaklardan herhangi birinin vergi kimlik numarası kullanılarak verilmesi halinde bildirim formları hiç verilmemiş kabul edilecektir.

1.1.5. Birden fazla şubesi bulunan mükelleflerin bildirim formlarının merkez tarafından şube ve merkez bilgileri birleştirmek suretiyle verilmesi gerekmektedir.

1.1.6. Diğer taraftan, 362 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile noterlere yönelik olarak getirilmiş bulunan bildirim yükümlülüğü, 2010 yılından itibaren kaldırılmıştır.

1.2. Bildirime Konu Alış/Satışlar Ve Hadler

1.2.1. Bildirim mecburiyeti bulunan mükelleflerce, belirlenen hadler çerçevesinde yapılan her türlü mal ve/veya hizmet alış ve satışları, bunlara ilişkin belgenin türüne (Fatura, irsaliyeli fatura, serbest meslek makbuzu, müstahsil makbuzu, gider pusulası, akaryakıt pompalarına bağlı ödeme kaydedici cihaz fişi, sigorta komisyon gider belgesi ve yolcu bileti gibi) bakılmaksızın Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilecektir.

1.2.2. Mükelleflerin 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerine ilişkin mal ve/veya hizmet alışları ile mal ve/veya hizmet satışlarına uygulanacak had 5.000 TL olarak yeniden belirlenmiştir. Buna göre, bir kişi veya kurumdan katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet alışları, "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; bir kişi veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışları ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" nun Tablo II alanında bildirilecektir.

Söz konusu hadlerin uygulanmasında, özel matrah şekline tabi mal ve/veya hizmet alış/satışlarında katma değer vergisi, özel tüketim vergisine tabi işlemlerde ise özel tüketim vergisi dahil tutarlar dikkate alınacaktır.

Belgelerde gelir vergisi tevkifatına da yer verilen hallerde tevkifattan önceki brüt tutarlar dikkate alınacaktır.

Belirlenen hadlerin altında kalan alış ve satış bedellerinin bildirildiği, "Diğer Mal ve Hizmet Bedeli Toplamı" (Tablo III) bölümü Ba-Bs bildirim formlarından çıkartılmıştır.

1.2.3. Herhangi bir mal ve hizmet alış veya satışına bağlı olarak, ödemenin gecikmesi ve döviz kurlarının değişmesi suretiyle ortaya çıkan ve fatura düzenlenmek suretiyle alıcıya/satıcıya yansıtılan vade veya kur farkı gelirleri/giderleri de haddi aşması halinde bildirimlere dahil edilecektir.

1.2.4. Bir kişi veya kurumdan yapılan alışların kısmen veya tamamen iade edilmesi durumunda, bu iadeler söz konusu kişi ve kuruma yapılan satış olarak dikkate alınacaktır.

Aynı şekilde, bir kişi veya kuruma yapılan satışlardan bir kısmının veya tamamının iade alınması durumunda, bu iadeler söz konusu kişi ve kurumdan yapılan alış olarak dikkate alınacaktır.

1.2.5. Bankalar, Katılım Bankaları, Aracı Kurumlar, Portföy Yönetim Şirketleri, Menkul Kıymet Yatırım Fon ve Ortaklıkları, Reasürans Şirketleri, Emeklilik Şirketleri, Sigorta Şirketleri ve Acenteleri yapmış oldukları işlemleri belirli periyotlarla Bakanlığımıza bildirdiklerinden, hizmet ve satış işlemlerinde düzenledikleri dekont ve poliçe bilgilerini Form Bs ile bildirmelerine gerek bulunmamaktadır.

Aynı şekilde, bu kurumların kendi aralarındaki işlemler sebebiyle düzenledikleri dekontların karşı tarafça Form Ba ile bildirilmesine de gerek bulunmamaktadır.

Ancak bu kurumlar, diğer belgelere dayalı olarak yaptıkları mal ve hizmet alım/satımlarını genel esaslar çerçevesinde Ba-Bs formları ile bildirmek zorundadırlar.

1.2.6. Döviz alış-satışı yapan mükellefler ile yetkili müessese izin belgeli ve altın borsasına üye olup kıymetli maden alış-satışı ile uğraşan mükellefler belirli miktarın üzerindeki alış-satış bilgilerini Bakanlığımıza bildirmek zorunda olduklarından, bu işlemlerini ayrıca Ba ve Bs bildirim formlarıyla bildirmelerine gerek bulunmamaktadır.

Ancak, bu kurumlar, diğer belgelere dayalı olarak yaptıkları mal ve hizmet alım/satımlarını genel esaslar çerçevesinde Ba-Bs formları ile bildirmek zorundadırlar.

Diğer taraftan, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin, döviz büroları ve yetkili diğer kuruluşlardan yapmış oldukları döviz alış-satışlarını Ba ve Bs bildirim formlarına dahil etmelerine gerek bulunmamaktadır.

1.2.7. Sigorta şirketleri tarafından yapılan tazminat ödemeleri fatura ile belgelendirilen bir mal veya hizmet alımına dayanıyor ise, bu alımların genel esaslar çerçevesinde katma değer vergisi hariç tutarlarıyla Ba bildirim formuna dahil edilmesi gerekmektedir.

2- BİLDİRİMLERİN DÖNEMİ VE VERİLME SÜRESİ

2.1. Dönemi

Yükümlülük kapsamındaki mükelleflerin mal ve/veya hizmet alış/satışlarının aylık dönemler itibariyle bildirilmesi gerekmektedir.

Mal ve/veya hizmet alış/satışlarının bildirilecekleri aylık dönemler, bunlara ilişkin belgelerin düzenlenme tarihi dikkate alınarak belirlenir.

2.2. Verilme Süresi

2.2.1. Mükellefler söz konusu bildirim formlarını, aylık dönemler halinde düzenlemek ve takip eden ayın birinci gününden itibaren son günü akşamı saat 24:00'e kadar sistem üzerinden onaylamak suretiyle göndermekle yükümlüdürler.

2.2.2. Mükellefiyetin terki halinde bildirim formları, işin bırakıldığı tarihi izleyen ayın son günü akşamına kadar verilmek zorundadır. Bu bildirimler, kullanıcı kodu, parola ve şifre almış mükelleflerce veya 3568 sayılı Kanuna istinaden yetki almış meslek mensuplarınca verilecektir.

2.2.3. Bildirim verme zorunluluğu bulunan mükellefin ölümü halinde, bildirim formlarını verme sürelerine, Vergi Usul Kanununun 16 ncı maddesi hükmü uyarınca üç ay eklenir.

2.2.4. Tasfiyesi devam eden mükellefler bildirim formlarını, tasfiye süresince aylık dönemler halinde vereceklerdir. Tasfiyenin başladığı aya ait bildirim formları ise tasfiye öncesi ve sonrası ayrımı yapılmaksızın düzenlenecektir.

Diğer taraftan, tasfiye sonunda bildirimler tasfiye kararının tescil edildiği tarihi izleyen ayın son günü akşamına kadar tasfiye memuru veya 3568 sayılı Kanuna istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından verilecektir.

2.2.5. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun[5];


- 18 inci maddesi uyarınca gerçekleştirilen birleşmelerde, münfesih kurumun birleşmenin gerçekleştiği döneme ilişkin bildirimleri bunlar adına, birleşilen kurum veya 3568 sayılı Kanununa istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından,

- 19 uncu maddesi uyarınca yapılan devirlerde, münfesih kurumun devrin gerçekleştiği döneme ilişkin bildirimleri bunlar adına, devir alan kurum veya 3568 sayılı Kanununa istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından,

- 19 uncu maddesi uyarınca gerçekleştirilen tam bölünmelerde, münfesih kurumun bölünmenin gerçekleştiği döneme ilişkin bildirimleri bunlar adına, münfesih kurumun varlıklarını devralan kurumlardan müteselsil sorumluluk kapsamında herhangi biri veya 3568 sayılı Kanununa istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından,

takip eden ayın son günü akşamına kadar verilmesi gerekmektedir.

3- BİLDİRİMLERİN VERİLME ŞEKLİ VE DOLDURULMASI

3.1. Bildirimlerin Elektronik Ortamda Verilme Zorunluluğu


3.1.1 Bilanço esasına göre defter tutan ve 376 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğine[6] göre beyannamesini elektronik ortamda vermek zorunda olan mükellefler, Ba ve Bs bildirim formlarını da elektronik ortamda https://e-beyanname.mb-ggm.gov.tr/ adresinden vermek zorundadırlar.

3.1.2. Bildirim formlarını elektronik ortamda veren mükelleflerin kağıt ortamında (elden veya posta ile) verdikleri bildirim formları hiçbir şekilde kabul edilmeyecektir.

3.1.3. Bildirimlerin elektronik ortamda verilmiş sayılabilmesi için sistem üzerinde onaylama işleminin yapılması şarttır. Onaylama işlemi en geç, bildirimlerin verilmesi gereken sürenin son günü saat 24:00'ten önce tamamlanmalıdır.

3.1.4. Vergi dairesi değişen mükellefler, bildirim formlarını en son bağlı oldukları vergi dairesine göndereceklerdir.

3.1.5. Elektronik ortamdaki bildirim formları;


- Kullanıcı kodu, parola ve şifre almış mükelleflerce gönderiliyorsa; formu düzenleyen kısmına mükellefe ilişkin bilgiler, formdaki yeminli mali müşavir kısmına ise, varsa yeminli mali müşavirlere ilişkin bilgiler yazılacaktır.

- Yeminli mali müşavirce gönderiliyorsa; formu gönderen bölümünde yeminli mali müşavirin bilgileri yer alacaktır. Formu düzenleyen bölümüne varsa serbest muhasebeci/ serbest muhasebeci mali müşavire ait bilgiler, yoksa mükellefe ait bilgiler yazılacaktır.

- Serbest muhasebeci/ serbest muhasebeci mali müşavir tarafından gönderiliyorsa; formu gönderen ve düzenleyen bölümlerine serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavirin bilgileri yazılacaktır. Mükellefin yeminli mali müşaviri varsa yeminli mali müşavir bölümü de doldurulacaktır.

3.2. Bildirimlerin Doldurulmasında Uyulacak Esaslar

3.2.1. Bildirimlerdeki alış/satış bedelleri, Türk Lirası (TL) olarak doldurulacak ve kuruş bilgileri gösterilmeyecektir.

Bir kişi veya kurumdan yapılan alış ve/veya satışlarda birden fazla belge olması halinde kuruş ihmali belge bazında değil, belgelerin toplam tutarı üzerinden yapılacaktır.

Diğer taraftan, birden fazla sayfadan oluşan (nakli yekûnlu) faturalar tek fatura olarak kabul edilecektir.

3.2.2. İthalat işlemlerinin form Ba ile bildirilmesinde Gümrük Beyannamesi giriş tarihi, ihracat işlemlerinin form Bs ile bildirilmesinde ise, fiili ihracatın gerçekleştiği tarih dikkate alınacaktır.

Ayrıca serbest bölgelerde faaliyette bulunan mükelleflerin yurt içine yaptıkları satış işlemlerinin form Bs ile bildirilmesinde serbest bölge işlem formu tarihi ve tutarı dikkate alınacaktır.

Bildirim formlarında alıcı veya satıcının vergi kimlik numarası, ithalat işlemlerinde "1111111111", ihracat işlemlerinde ise "2222222222" olarak kodlanacaktır.

3.2.3. Bir kişi veya kurumun birden fazla şubesinden yapılan mal ve/veya hizmet alımları, muhasebe sistemi gereği ayrı ayrı takip edilse bile, birleştirilerek Ba bildirim formunda tek satır olarak gösterilecektir.

Aynı şekilde, bir kişi veya kurumun birden fazla şubesine yapılan mal ve/veya hizmet satışları da birleştirilerek, Bs bildirim formunda tek satır olarak gösterilecektir.

3.2.4. Bildirim verme yükümlülüğü bulunan, ancak tüm alış ve satışları belirtilen haddin altında kalan mükellefler, söz konusu formları Tablo II dışındaki tüm bilgileri doldurmak suretiyle vermek zorundadırlar.

3.2.5. Ba ve Bs bildirim formlarının Tablo II bölümlerinin doldurulması sırasında kullanılacak "ülke kodu" bilgileri Tebliğ ekinde yer almaktadır. (Ek:3)

4- CEZAİ UYGULAMA


4.1. Bildirimlerin Süresinde veya Tam Olarak Verilmemesi

Bildirim formlarını bu Tebliğde belirlenen süreler içinde vermeyen, eksik veya yanıltıcı bildirimde bulunan mükellefler hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesi hükmü uyarınca cezai işlem uygulanacaktır. Söz konusu cezai işlemin uygulanmasında, Ba ve Bs bildirim formları tek bir form olarak değerlendirilecek ve tek özel usulsüzlük cezası kesilecektir.

4.2. Bildirimlerin Düzeltilmesi

4.2.1. Mükellefler elektronik ortamda gönderip onayladıktan sonra, bildirimlerinde hata veya eksiklik bulunduğunu tespit etmeleri halinde, bunları yeniden düzenleyerek göndermek suretiyle düzeltme yapabilirler.

Ba ve Bs bildirim formlarından herhangi birinde hata yapıldığının belirlenmesi halinde, sadece hata yapılan bildirim formunun düzeltilerek gönderilmesi gerekmektedir.

4.2.2. Düzeltme işlemlerinde, hatalı veya eksik olarak düzenlenmiş bulunan bildirim formları tamamen iptal edilmekte ve düzeltmeleri içerecek şekilde düzenlenerek verilen bildirim formu geçerli kabul edilmektedir. Dolayısıyla, düzeltme amacıyla düzenlenen bildirim formlarının, daha önce bildirimde bulunulmamış gibi tüm alış-satış bilgilerini içerecek şekilde doldurulması gerekmektedir.

4.2.3. Bildirimlerin verilme süresi içerisinde yapılan düzeltmelerde herhangi bir ceza uygulanmayacak olup, bu süre geçtikten sonra yapılan düzeltmelerde ise, düzeltilen her bir form için ayrı ayrı olmak üzere Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesi hükmü uyarınca işlem yapılacaktır.

5- YÜRÜRLÜK TARİHİ

Bu Tebliğde belirtilen usul ve esaslar, Ocak 2010 dönemi ve sonraki aylık dönemlere ilişkin olarak verilecek bildirimler için uygulanacaktır.

Tebliğ olunur.


--------------------------------------------------------------------------------



EKLER:



EK 1: Ba Formu

EK 2: Bs Formu

EK 3: Ülke Kodu Listesi






--------------------------------------------------------------------------------

[1] 10/01/1961 tarih ve 10703 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

[2] 21/07/2005 tarih ve 25882 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

[3] 17/08/2006 tarih ve 26262 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

[4] 06/02/2008 tarih ve 26779 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

[5] 21/06/2006 tarih ve 26205 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.