15 Eylül 2012 Cumartesi
yeni senede hangi hesap planı kullanılacak?
http://www.thelira.com/yazar/31/ekrem-oncu/2051
1 Ocak 2013'ten itibaren defterler neye göre tutulacaktır?
Değerli okurlarımız bu yazımızın konusunu 1 Ocak 2013'ten itibaren muhasebenin Tek Düzen Hesap Planı ve Vergi Usul Kanunu'na (VUK) göre mi, yoksa Türkiye Muhasebe Standartlarına (TMS)/UFRS göre mi tutulacağı meselesi oluşturacaktır.
Bilindiği üzere 6102 sayılı Yeni TTK'nın defter tutma yükümlülüğüne ilişkin 64'üncü maddesi 6335 sayılı Kanunla değişmeden önce; “Her tacir, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle malvarlığı durumunu, Türkiye Muhasebe Standartlarına ve 88 inci madde hükümleri başta olmak üzere bu Kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundadır...” şeklinde idi.
Bu düzenleme 6335 sayılı Kanunun 8'inci maddesi ile değiştirilerek; “Her tacir, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundadır...” şeklinde düzenlendi.
Dolayısıyla bu değişiklikle “... Türkiye Muhasebe Standartlarına ve 88'inci madde hükümleri başta olmak üzere...” ibaresi kanun metninden çıkarılmış oldu. 6335 sayılı Kanunun 8'inci madde gerekçesinde bunun nedeni, “Ticari defterlerin, Türkiye Muhasebe Standartlarına göre tutulması yükümlülüğünün kaldırılması nedeniyle maddenin birinci fıkrasında yer alan “Türkiye Muhasebe Standartlarına ve 88'inci madde hükümleri başta olmak üzere” ibaresi yürürlükten kaldırılmış...”şeklide açıklanmıştır. Bu gerekçe oldukça açık bir şekilde ticari defterlerin TMS uyarınca tutulmayacağını ortaya koymaktadır.
6102 sayılı Kanunun 6335'le değişikliğe uğramadan önceki üçüncü fıkrası, “...Türkiye Muhasebe Standartlarına göre elektronik ortamda veya dosyalama suretiyle tutulan defterlerin açılış ve kapanış onaylarının şekli ve esasları ile bu defterlerin nasıl tutulacağı Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca bir tebliğle belirlenir.” şeklinde idi.
6335 sayılı Kanunun 8'inci maddesi ile değişiklik sonrası bu düzenleme, “...Fiziki ortamda veya elektronik ortamda tutulan ticari defterlerin nasıl tutulacağı, defterlere kayıt zamanı, onay yenileme ile açılış ve kapanış onaylarının şekli ve esasları Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Maliye Bakanlığınca müştereken çıkarılan tebliğle belirlenir.” şeklini almıştır.
Böylece, “...Türkiye Muhasebe Standartlarına göre elektronik ortamda veya dosyalama suretiyle tutulan defterlerin...” ibaresi değiştirilerek, Türkiye Muhasebe Standartlarına göre defter tutulmayacağı ortaya konulmaktadır. Ayrıca değişmeden önceki düzenlemede Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'na konuyla ilgili tebliğ çıkarma yetkisi verilmiş iken, değişiklikle bu yetki Maliye Bakanlığı ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığına müştereken verilmiştir.
Yine 64'üncü maddenin 5'inci fıkrası da, “Yevmiye, defteri kebir ve envanter defteri dışında tutulacak defterler Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu tarafından bir tebliğ ile belirlenir.”şeklinde iken, 6335 sayılı Kanunun 8’inci maddesiyle, “Bu Kanuna tabi gerçek ve tüzel kişiler, 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun defter tutma ve kayıt zamanıyla ilgili hükümleri ile aynı Kanunun 175 inci ve mükerrer 257 nci maddelerinde yer alan yetkiye istinaden yapılan düzenlemelere uymak zorundadır. Bu Kanunun defter tutma, envanter, mali tabloların düzenlenmesi, aktifleştirme, karşılıklar, hesaplar, değerleme, saklama ve ibraz hükümleri 213 sayılı Kanun ile diğer vergi kanunlarının aynı hususları düzenleyen hükümlerinin uygulanmasına, vergi kanunlarına uygun olarak vergi matrahının tespit edilmesine ve buna yönelik mali tabloların hazırlanmasına engel teşkil etmez.” şeklinde değiştirilmiştir.
Bu değişiklik kanunun gerekçesinde, beşinci fıkra ile de bu Kanuna tabi gerçek ve tüzel kişilerin 213 sayılı Vergi Usul Kanununun defter tutma ve kayıt zamanıyla ilgili hükümleri ile aynı Kanunun 175'inci ve mükerrer 257'nci maddelerinde yer alan yetkiye istinaden yapılan düzenlemelere uymaları ve bu Kanunun defter tutma, envanter, mali tabloların düzenlenmesi, aktifleştirme, karşılıklar, hesaplar, değerleme, saklama ve ibraz hükümlerinin, vergi kanunlarından farklı düzenlemeler içermesi sebebi ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ile diğer vergi kanunlarının aynı hususları düzenleyen hükümlerinin uygulanmasına, vergi kanunlarına uygun olarak vergi matrahının tespit edilmesine ve buna yönelik mali tabloların hazırlanmasına engel teşkil etmeyeceği şeklinde açıklanmıştır.
Bu düzenleme ile açıkça ifade edilmek istenen ise, TTK'nın defter tutma, envanter, mali tabloların düzenlenmesi, aktifleştirme, karşılıklar, hesaplar, değerleme, saklama ve ibraz hükümleri gibi düzenlemelerin, VUK uyarınca aynı konuların düzenlenmesi ve finansal tablo hazırlanmasına engel teşkil etmeyeceğidir. Burada, TTK uyarınca finansal tablo düzenlemek zorunda olanların VUK uyarınca da finansal tablo düzenlemesine engel bir husus olmadığı vurgulanmaktadır.
Kanun koyucu 64'üncü madde değişikliğine parelel olarak 88'inci maddede değişikliğe gitmiştir. 6102 sayılı Kanunun 88'inci maddesi 6335 sayılı Kanunla değişikliğe uğramadan önce;
“64 ilâ 88 inci madde hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişiler gerek ticari defterlerini tutarken, gerek münferit ve konsolide finansal tablolarını düzenlerken, Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu tarafından yayımlanan, Türkiye Muhasebe Standartlarına, kavramsal çerçevede yer alan muhasebe ilkelerine ve bunların ayrılmaz parçası olan yorumlara aynen uymak ve bunları uygulamak zorundadırlar. 514 ilâ 528 inci maddeler ile Kanunun ilgili diğer hükümleri saklıdır.”şeklinde idi.
Bu madde 6335 sayılı Kanunun 9’uncu maddesiyle, “64 ilâ 88 inci madde hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişiler münferit ve konsolide finansal tablolarını düzenlerken, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yayımlanan, Türkiye Muhasebe Standartlarına, kavramsal çerçevede yer alan muhasebe ilkelerine ve bunların ayrılmaz parçası olan yorumlara uymak ve bunları uygulamak zorundadır. 514 ilâ 528 inci maddeler ile bu Kanunun ilgili diğer hükümleri saklıdır.” şeklinde değişikliğe uğradı.
Burada yapılan değişiklikle, “gerek ticari defterlerini tutarken” ibaresi kanun metninden çıkarılarak Türkiye Muhasebe Standartları Kurulunun defter tutma üzerindeki düzenleme yetkisi kaldırılmış olmaktadır. Bu da defterlerin TMS uyarınca tutulması düzenlemesinden vaz geçilmesinin yansımasıdır.
Bu halde, TMS/TFRS uygulamalarında; Tek Düzen Hesap Planı ve VUK hükümleri çerçevesinde defter kayıtları tutulabilecek, ancak denetime tabi olanlar ve 1534'üncü maddede sayılanlar için mali bilançolar, yıl sonralarında ayrıca TMS/TFRS kurallarına göre düzenlenecektir. Nitekim ülkemizde bu uygulama halka açık ve SPK’ya tabi şirketler tarafından yürütülmekte, bu şirketler için zorunlu olan bağımsız denetim, uluslararası muhasebe standartları ile uyumlu TMS/TFRS’ye göre yapılmaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye Muhasebe Standartları uyarınca defter tutulacağı düzenlemesini kanun koyucu öngörmüş olsa idi, 6335 sayılı Kanunla yukarıda ele aldığımız değişikliklere gidilmemiş olurdu. Nitekim, 6335 sayılı değişiklik öncesi 6102 sayılı Kanunla defterlerin tutulmasında TMS uygulaması öngörülmüştü ve bu düzenleme yürürlüğe girmeden değiştirilmiş oldu. 6335 sayılı Kanunun gerekçesinde yukarıda ele aldığımız üzere konu açıkça dile getirilmiştir. Her ne kadar yazılan yazılarda aksi yönde görüşler dile getirilmiş olsa da, 1 Ocak 2013'ten itibaren defterler Türkiye Muhasebe Standartları uyarınca değil, Tek Düzen Hesap Planı ve VUK uyarınca tutulmaya devam edilecektir. Aksi yöndeki görüşler, kanun koyucunun hem kanunda yapmış olduğu değişiklikleri, hem de gerekçelerde yapmış olduğu açıklamaları görmezden gelerek yapılan değişikliklerin tam aksini dile getirmek olur. Yeni TTK ile TMS'ye yapılan atıfları finansal tabloların hazırlanması bakımından algılamak gerekir. Bu durum 88'inci maddede yapılan değişiklikten de açıkça anlaşılabilir.
Etiketler:
Tek düzen hesap planı,
Yeni Türk Ticaret kanunu
8 Ağustos 2012 Çarşamba
Yeni TTK Ve Borçlar Kanunu İle Birlikte Ticari İşlerde Faiz Uygulaması Nasıl Olacaktır?
Tarih: 08/08/2012
Değerli okurlarımız, bir önceki yazımda ticari işlemlerde vade ve faiz konusunu ele almış ve sonraki yazımda ise ticari işlerde faiz konusunu ele alacağımı belirtmiştim. Gerçekten de Yeni TTK ile faiz konusunda oldukça önemli yeni düzenlemeler getirilmiştir. Vurgulayalım ki, Yeni TTK ile getirilen düzenlemeler doğal olarak ticari işleri esas almaktadır. Ticari olmayan adi işler için TTK hükümleri geçerli olmayacaktır.
Ticari işlerde faiz konusu Yeni TTK'nın 8'inci maddesinde düzenlenmiştir. Ticari işlerde faizin serbestçe belirlenebilmesi düşüncesi esas olmakla birlikte, bileşik faiz uygulamasının kapsamı daraltılmıştır. Üç aydan aşağı olmamak üzere, faizin anaparaya eklenerek birlikte faiz yürütülmesi (bileşik faiz) şartı, yalnız cari hesaplarla her iki taraf bakımından da ticari iş niteliğinde olan ödünç sözleşmelerinde geçerli hale getirilmiştir.
Eski TTK'da bileşik faiz uygulanması için borçlu bakımından ticari iş olması yeterli iken, Yeni TTK ile her iki taraf bakımından da ticari iş olma şartı getirilmiştir. Eski TTK uyarınca bir tacire tacir olmayan bir vatandaşın para vermesi durumunda bileşik faiz uygulanabiliyorken, Yeni TTK ile bu mümkün olmayacaktır. Her iki taraf da tacir olmak zorundadır. Tacir olmayanlar arasındaki sözleşmelerde buradaki düzenlemeler uygulanmayacaktır.
Faize ilişkin getirilen bir diğer yenilik ise, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin saklı olduğu düzenlemesidir. Böylelikle, tüketiciler lehine hareket edilerek söz konusu Kanunda tüketici lehine yapılan düzenlemelerin dikkate alınması gerektiği Yeni TTK'da belirtilmiştir.
Yeni TTK'nın 9'uncu maddesi ile de, ticari işlerde; kanuni, anapara ile temerrüt faizi hakkında, ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. Kanunda, ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş, ancak hangi mevzuat hükümleri olacağı açıkça vurgulanmamıştır. Kanunun gerekçesinde bunun nedeni olarak, kanunlar sık sık değiştiği için değişiklikler sonrası burada yapılan düzenlemenin anlam ifade etmeyecek duruma gelmesinin önlenmek istenmesi gösterilmiştir. Kanunda atıfta bulunulan kanunların başında 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun gelmektedir. Ayrıca, 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun faize ilişkin düzenlemeleri de dikkate alınacaktır. Yine, Yeni TTK'nın 1530'uncu maddesi düzenlemeleri göz önünde bulundurulacaktır.
Yeni TTK'nın 9'uncu maddesi ile dolaylı olarak 3095 ve 6098 sayılı Kanunlara atıfta bulunularak, söz konusu Kanunlardaki düzenlemelerin ticari işlerde de dikkate alınacağı vurgulanmıştır. Adi işlerdeki faiz oranı 3095 sayılı Kanunun birinci maddesinde tespit edilmiştir. Buna göre, Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde oniki oranı üzerinden yapılır. Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir. Kanuni faiz oranını 19/12/2005 tarihli ve 2005/9831 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile, 1/1/2006 tarihinden geçerli olmak üzere yıllık % 12’den % 9’a indirilmiştir.
6098 sayılı Borçlar Kanununun 88'inci maddesine göre ise, faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat (3095 sayılı Kanun) hükümlerine göre belirlenecektir ve sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamayacaktır.
3095 sayılı Kanunun 2'nci maddesine göre de, temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1'inci maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur. Ancak, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından beş puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur.
Temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıdaki fıkralarda öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamayacaktır.
Yeni TTK'nın 1530/7 düzenlemesinde de, geç ödemelere ilişkin temerrüt faiz oranının sözleşmede öngörülmediği veya ilgili hükümlerin geçersiz olduğu hâllerde uygulanacak faiz oranının ve alacağın tahsili masrafları için talep edilebilecek asgari gider tutarının Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca her yıl ocak ayında ilan edileceği ve faiz oranının, 3095 sayılı Kanunda öngörülen ticari işlere uygulanacak gecikme faizi oranından en az yüzde sekiz fazla olacağı belirtilmiştir.
6098 sayılı Borçlar Kanununun 120'nci maddesine göre de, uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat (6095 sayılı Kanun) hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, Kanunda belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olacaktır.
Yeni TTK, 6095 sayılı Kanun ve 6098 sayılı Borçlar Kanununda faiz ve temerrüt faizine yönelik yapılan düzenlemeler birbiriyle paralellik arz etmektedir. Yeni TTK ile birlikte artık ticari işlerde faizin serbestçe belirlenebilmesi düşüncesi esas olmakla birlikte, bileşik faiz uygulamasının kapsamı daraltılmış olmaktadır. Bileşik faiz, yalnız cari hesaplarla her iki taraf bakımından da ticari iş niteliğinde olan ödünç sözleşmelerinde geçerli hale getirilmiştir. Halbuki, Eski TTK'da bileşik faiz uygulanabilmesi için işin borçlu bakımından ticari iş olması yeterli idi. Bundan böyle, 1 Temmuz 2012'den itibaren her iki taraf bakımından da ticari iş olmayan işlerde bileşik faiz uygulanamayacaktır.
Gazeteport
Basit Usule Tabi Servis İşletmecisinin Faturasında “KDV Dahil” İbaresi Kullanmasının Vergisel Sonuçları
Tarih: 08.08.2012
1. GİRİŞ
KDV Kanunu 8/2 gereği, vergiye tabi bir işlem söz konusu olmadığı veya katma değer vergisini fatura veya benzeri vesikalarda göstermeye hakkı bulunmadığı halde; düzenlediği bu tür vesikalarda katma değer vergisi gösterenler, bu vergiyi ödemekle mükelleftirler.
Basit usule tabi olan mükelleflerin mal teslimleri ve hizmet ifaları KDV Kanunu 17/4-a bendi gereği KDV’den istisnadır. Ancak bu mükellefler faturaları üzerinde “KDV Dahildir” veya benzer minvalde bir ibareye yer verirlerse bu KDV’yi beyan etmek ve ödemek zorundadırlar. İşte bu durumda, söz konusu KDV’nin KDV tevkifatına da tabi olup olmayacağı çalışmamızın konusunu oluşturmaktadır.
2. BASİT USULE TABİ OLAN MÜKELLEFLER VE KDV İSTİSNASI
Basit usule tabi olma şartları ve basit usulde ticari kazancın tespiti GVK’nun 46, 47, 48 ve 51. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu maddelerde yer alan şartlara uyan mükellefler basit usulde vergilendirilmekte ve verdikleri hizmetler ile yaptıkları teslimler KDV Kanunu 17/4-a bendi gereği KDV’den istisna tutulmaktadır.
3. 117 NO.LU KDV GENEL TEBLİĞİ İLE KDV TEVKİFATI KAPSAMINDA ALINAN SERVİS TAŞIMACILIĞI HİZMETLERİ
Tebliğin 3.12.11 numaralı kısmında yapılan açıklamalara göre personel, öğrenci, müşteri ve benzerlerinin belirli bir güzergah dahilinde taşınması kapsamında verilen servis hizmetleri KDV tevkifatı kapsamına girmektedir. Tevkifat oranı 5/10 olarak belirlenmiştir.
4. KDV’DEN İSTİSNA OLAN BİR İŞLEME DAİR DÜZENLENE FATURADA “KDV DAHİL” İBARESİ KULLANILIRSA NE OLACAKTIR?
KDV Kanunu Madde 8/2 gereği; “vergiye tabi bir işlem söz konusu olmadığı veya katma değer vergisini fatura veya benzeri vesikalarda göstermeye hakkı bulunmadığı halde; düzenlediği bu tür vesikalarda katma değer vergisi gösterenler, bu vergiyi ödemekle mükelleftirler. Bu husus kanuna göre borçlu oldukları vergi tutarından daha yüksek bir meblağı gösteren mükellefler için de geçerlidir. Bu gibi sebeplerle fazla ödenen vergiler, Maliye Bakanlığının belirleyeceği usul ve esaslara göre ilgililere iade edilir.”
88 No.lu KDV Genel Tebliğinde ise, KDV Kanunu 17/4-a bendi gereği teslimleri KDV’den istisna olan basit usule tabi mükelleflerin düzenledikleri belgelerde KDV göstermeleri ya da KDV dahildir veya benzeri bir şerhe yer vermeleri durumunda KDV açısından ne yapılması gerektiği aşağıdaki şekilde açıklanmıştır:
“ İstisna uygulamasının başladığı 1/7/2003 tarihinden itibaren, düzenledikleri belgelerde katma değer vergisi gösteren veya "KDV dahildir" mealinde bir şerhe yer veren basit usulde vergilendirilen mükellefler, belgede ayrıca gösterilen veya iç yüzde yoluyla hesaplanacak vergi tutarını Katma Değer Vergisi Kanununun 8/2. maddesi gereğince vergi dairesine beyanname ile yatırmak zorundadır. Vergi dairesine ödenecek tutardan, alışlar dolayısıyla yüklenilen vergiler indirilmeyecek, yüklenilen bu vergi tutarı, Gelir Vergisi Kanununun izin vermesi halinde gider veya maliyet olarak dikkate alınacaktır.
İstisna kapsamına girdiği halde belgelerde yer alan katma değer vergisi, belge tarihini izleyen ayın 24. günü mesai saati sonuna kadar beyanname ile vergi dairesine ödenecektir Vergi daireleri, kendiliğinden başvuran ya da bu şekilde işlem yaptıkları vergi idaresince tespit edilen basit usule tabi gelir vergisi mükellefleri için geçici katma değer vergisi mükellefiyeti tesis etmek suretiyle yersiz hesaplanan vergiyi tahsil edeceklerdir.”
Vergi İdaresi tarafından 15.09.2003 tarihli ve KDV.MUK.B.07.4.DEF.0.34.18.25.5386 sayılı özelgede de; “…odanız üyesi nakliyeci esnaflar tarafından yersiz tahsil edilen katma değer vergisi’nin ilgili dönem KDV beyannamesinde beyan edilerek, vergi dairesine ödenmesi gerekmekte olup, yersiz uygulanan vergiye muhatap olan kişilerin gerçek usulde katma değer vergisi mükellefi olması halinde alınan KDV indirim konusu yapılabilecek, gerçek usulde katma değer vergisi mükellefi olmamaları halinde ise, bu kişilere iade edilmek üzere KDV’ni tahsil eden odanız üyesi ile vergiye muhatap olan kişilerin birlikte vergi dairesine başvurmaları gerekmektedir.” görüşü verilmiştir.
Tebliğde ve özelgede yer verilen görüşleri topluca dikkate alırsak olursak, basit usule tabi bir mükellef düzenlediği faturasında “KDV dahildir” şeklinde veya minvalinde bir şerh yazarsa bu durumda KDV beyan etmek ve zorunda; hizmeti alan taraf ise bu KDV’yi gider veya maliyet yazmayarak indirilecek KDV olarak muhasebeleştirmek durumundadır.
İşte bu notada konuyu 117 No.lı KDV Genel Tebliğine bağlıyoruz ve basit usule tabi mükellef bir servis işletmecisi ise ve faturasında KDV dahildir ibaresine yer vermişse, hizmeti alan taraf bu fatura KDV tevkifatı yapmak zorunda mıdır diye soruyoruz?
117 No.lu KDV Genel Tebliğinin muhtelif bölümlerinde şu şekilde açıklamalara yer verilmiştir: “KDV tevkifatı ihtiyari bir uygulama olmayıp, Maliye Bakanlığınca tevkifat uygulaması kapsamına alınan işlemlerde alıcılar tarafından tevkifat yapılması zorunludur. KDV tevkifatı uygulaması, teslim veya hizmet bedeli üzerinden hesaplanan verginin, teslim veya hizmeti yapanlar tarafından değil bu işlemlere muhatap olanlar tarafından kısmen veya tamamen vergi sorumlusu sıfatıyla beyan edilip ödenmesidir. Tevkifata tabi olan işlerin, KDV Kanunu hükümleri çerçevesinde vergiden müstesna olması halinde, işlem bedelleri üzerinden KDV hesaplanmayacağı için herhangi bir tevkifat yapılmayacaktır. İstinaden vazgeçenlerin tesliminde KDV tevkifatı yapılacaktır.”
5. SONUÇ:
Yukarıdaki açıklamalar kapsamında, basit usule tabi olma şartları ve sınırları dahilinde servis taşımacılığı hizmeti veren bir mükellef, faturasında sehven de olsa “KDV dahildir” ibaresi kullanırsa bu KDV’yi beyan etmek zorunda olduğu, hizmetten yararlanan mükellefin ise bu KDV’yi indirilecek KDV olarak muhasebeleştirmesi gerektiği; bununla birlikte, servis taşımacılığı hizmeti KDV tevkifatı kapsamında olduğu için, KDV’nin 5/10’unun (%50) hizmetten yararlanan işletme tarafından tevkifata tabi tutularak (2) No.lu KDV beyannamesi ile beyan ederek ödenmesi gerektiği soncuna ulaşmaktayız.
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
29 Haziran 2012 Cuma
Kamu Denetçiliği Kanunu
|
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)