14 Nisan 2010 Çarşamba

SGK borçlularına müjdeli haber

SGK borçlularına müjdeli haber

SGK'ya prim borcu olanları yakından ilgilendiren bir gelişme...

SGK'ya prim borcu olan ve borçlarını 36 aya kadar taksitlendiren Bağ-Kur'lunun sağlık karnesi açılacak.

SGK Başkanı Emin Zararsız, Bağ-Kur’lular başta olmak üzere kuruma borcu olanların bu borçlarını 36 aya kadar taksitlendirebileceklerine dikkat çekti. Borcunu 6183 Sayılı Amme Alacakları Kanunu çerçevesinde taksitlendirenlerin, birinci taksitlerini öder ödemez sağlık hizmetinden yararlanmaya başlayacaklarını açıkladı.

Ancak Zararsız, geçmişe dönük borcu olanlar için kesinlikle af düşünmediklerini ve yeniden yapılandırma yapmayacaklarını söyledi.

Yüzde 2’ye inecek!

Bu arada Zararsız, kurum borçlarını geciktirenlere uygulanan faiz oranlarında da indirim olacağını müjdeledi. Zararsız, ilk üç ay için aylık yüzde 3 olarak uygulanan gecikme faiz oranını yüzde 2’ye ineceğini açıkladı. 3 aydan sonrası içinse devlet iç borçlanma senetleri faiz oranının uygulanmasına devam edeceğini belirtti.

http://www.aksam.com.tr/2010/04/14/haber/ekonomi/6486/sgk_borclularina_mujdeli_haber.html

SATIN ALINAN ARACIN ÖTV'Sİ GİDER YAZILABİLİR

SATIN ALINAN ARACIN ÖTV'Sİ GİDER YAZILABİLİR
SORU: İşletmemizin aralık ayı içerisinde satın almış bulunduğu otomobillerin Özel Tüketim Vergilerini gider olarak kayıtlarımıza intikal ettirebilir miyiz?
Kurumumuzun satın almış olduğu araçlar satış ve pazarlama işlerinde kullanılacak olup, söz konusu araçların kullanım şekline departman başkanı karar vermektedir.
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 270'inci maddesi uyarınca gayrimenkullerde, maliyet bedeline, satın alma bedelinden başka aşağıdaki giderler dahil edilebilmektedir.
* Makine ve tesisatta gümrük vergileri, nakliye ve montaj giderleri,
* Mevcut bir binanın satın alınarak yıkılmasından ve arsanın tesviyesinden kaynaklanan giderler,
Yasal düzenleme gereği noter, mahkeme, kıymet takdiri, komisyon ve tellaliye giderleri, tapu harçları ve özel tüketim vergilerini maliyet bedeline ithal etmekte veya genel giderleri arasında göstermek de mükellefler serbesttir.
Diğer yandan aynı yasanın 269'uncu maddesi hükmü gereği olarak iktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkuller maliyet bedeli değerlendirilmektedir.
Vergi Usul Yasası uygulaması açısından aşağıdaki kıymetler (varlıklar) gayrimenkul gibi değerlendirilmektedir.
* Gayrimenkullerin mütemmim cüzleri ve teferruatı,
* Tesisat ve makineler,
* Gemiler ve diğer taşıtlar,
* Gayri maddi haklar, gayrimenkul niteliğinde kabul edilmekte ve gayrimenkul gibi değerlendirilmektedir.
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde satın almış bulunduğunuz otomobiller için ödemiş bulunduğunuz özel tüketim vergilerini, faturaları üzerinde gösterilmiş olması koşuluyla kayıtlarınıza gider olarak intikal ettirebilirsiniz. (V. Seviğ)
http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=138808&YZR_KOD=158

2 Nisan 2010 Cuma



Vergi İdaresi harf hatasını düzeltene 1000 lira ceza kesecek

YAŞAMDA MALİ ÇÖZÜM / Yahya Arıkan


Vergi İdaresi harf hatasını düzeltene 1000 lira ceza kesecek


Sevgili okurlarım, kümesteki kaz denince ister istemez hepimizin aklına kayıt içinde çalışan, vergisini düzenli olarak ödeyen mükellefler geliyor. Vergi mükelleflerinin yükü, haksız rekabet yaratan ve önlem alınması için her zaman uyarılarımızı yaptığımız, kayıt dışı ekonominin büyüklüğü oranında artıyor. Dolayısıyla kayıt dışı faaliyetler, bu boyutlarda olduğu sürece bizler kayıtlı mükellefe ‘kümesteki kaz’ demeye devam edeceğiz…
Kurallara uyarak kayıtlı çalıştığı için kendini kümesteki kaz gibi hisseden iş dünyamızın iyi bildiği bir fıkra vardır:
“Adam ölür ve öbür dünyada sorgusu başlar;
- ‘Hiç içki içtin mi?’
‘Aman efendim...’
- ‘Kumar oynadın mı?’
‘Aman efendim...’
- ‘Kadınlarla aran nasıldı?’
‘Aman efendim, ben kim çapkınlık kim?’
Cebrail dönüp bağırır:
‘Oradan bir çift kanat getirin!..’
Adam çok sevinir:
‘Melek oluyorum değil mi efendim?’
der.
Cebrail cevaplar:
‘Hayır, kaz oluyorsun!’”
Daha kolay olduğu için Türkiye’de her dönemde Vergi İdaresi kümesin dışına bakmak yerine ne yazık ki vergisini zaten verenden “daha fazla nasıl alırım” uygulamalarına sarılmıştır. Nitekim, bugün vergi gelirlerinin çok büyük bir kısmı ücretli çalışanların ve kayıt içinde bulunan işletmelerin sırtındadır. İşçi ve memurlardan oluşan kayıtlı çalışanlar son 5 yıllık dönemde maaşları üzerinden 76 milyar 537 milyon vergi ödediler. Kayıt dışı nedeniyle yıllık vergi kaybı 20 milyar TL olarak hesaplanmaktadır. Keza, işveren cephesindeki yük de bu yoğunlukta artmaktadır.

Dolaylı vergilerin yarattığı çarpıklığı da bu tabloya ekleyelim. Büyük kısmı KDV ve ÖTV’den oluşan dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı büyüktür; tüketime paralel dönemsel farklılıklar gösterse de yüzde 60’ın altına inmemektedir. Son bir yıl içinde doğrudan vergi geliri artarken tüketim üzerinden alınanlar önemli oranda gerilese de bu gelişme bizi yanıltmamalıdır. Çünkü tamamen kriz sürecine özel bir gelişmedir ve son 7-8 ayda tüketimin yavaşlamasıyla ilgilidir. Dolaylı vergilerin vergi gelirleri içindeki payını, dolayısıyla sabit gelirli üzerinde yarattığı baskıyı krizin etkilerinden arındırarak ölçmekte büyük fayda vardır. Bu nedenle Ocak-Haziran 2008 dönemini inceledik. Bu dönemin verileri toplanan her 100 liralık verginin 65 lirasının dolaylı vergi olduğunu göstermektedir.

Demek ki, kümesteki kaz denince aklımıza gelen mükellefler; kayıtlı işveren, ücretli çalışanlar ve tüketimi üzerinden yüklü vergi ödeyen dargelirli kesimden oluşuyor. İşte biz mali müşavirler için en büyük şanssızlık da bu kesimlerin ağır vergi yükü altında nasıl da ezildiğine yakından tanıklık etmek. Tam da bu nedenle kayıt dışı ekonomiyle mücadelede idare ile her türlü işbirliğine hazır olduğumuzu her platformda ifade etmişizdir. Bunun birinci nedeni ülkemizin çıkarlarıdır, ikinci nedeni de işte böylesine zorlu bir mesleği sürdürüyor olmamızdır.
Bir ülke düşünün ki kayıt dışı ekonomi, kayıtlıyı neredeyse yakalıyor, kayıt içindeki ise artık soluk almaz hale getiriliyor. Bugün toplam sayısı 20 milyon 698 bin çalışanın, yüzde 42.7’si kayıt dışıdır. Yani 8 milyon 842 bin kişi herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kaydı bulunmadan istihdam edilmektedir. Ücretli ve yevmiyeli olarak çalışan toplam 12 milyon 468 bin kişinin de yüzde 24.8’i, 3 milyon 87 bin kişi yine kayıt dışıdır.

TÜİK’in verileri işveren cephesinde de durumun farklı olmadığını ortaya koymaktadır. İşveren olarak faaliyet gösteren 1 milyon 160 bin kişiden yüzde 25.2’si yani 292 bin kişi kayıtsız çalışmaktadır. Kendi hesabına çalışan 4 milyon 404 bin kişiden de yüzde 68.8’inin, yani 3 milyon 28 bininin sosyal güvenlik kaydı yoktur. Her ne kadar kayıt dışı istihdam bu yıl nisan ayında, geçen yılın aynı dönemine göre 0.8 puan azalsa da yüzde 42.7’lik oran içler acısı tablonun ifadesidir.

Görevimiz tehlike!
Şimdi, işimizin daha da zor olduğu bir süreç yaşıyoruz. Çünkü bir yanda bütçe açıkları, diğer yanda neredeyse artık soluk alamayacak duruma gelmiş bitkin mükellefler var. Ekonomik krizin yarattığı darboğaz da cabası...

İşsizliğin kasıp kavurduğu ülkemizde, son dönemde, akaryakıt başta yine dolaylı vergilerin arttırılması kitlelerin canını yakarken işletmeler de ayakta kalmakta zorlanmaktadır. Hal böyle olunca yeni vergiler ve vergi zamları getiremeyen Vergi İdaresi, son yıllarda ceza kesmeye yöneldi. Bütçe açıklarını kapatmaz tabii ama.. bir ülke düşünün ki, yurttaşa günde 83 milyon TL ceza kesilmiş...

Gelir İdaresi’nin verileri, bu yılın ocak-haziran döneminde vatandaşa toplam 14 milyar 982 milyon lira ceza kesildiğini göstermektedir. Bunun içinde vergi cezaları, idari para cezaları, trafik cezaları var. Peki bunun ne kadarını tahsil etti dersiniz; 1 milyar 805 milyon lirasını. Yani her 100 liralık cezanın 12 lirasını. Bunun anlamı şu: ‘Ne koparsam kâr’ anlayışıyla her fırsatta ceza yazılıyor ama bunu tahsil edemediği gibi davalık olunca kaybeden taraf Vergi İdaresi olmaktadır.
İşte muhasebe meslek mensupları Gelir İdaresi ile vergi mükellefleri arasındaki köprü görevini üstlenmiş durumundadırlar. Bu trajikomik tabloda köprü olmaya çalışanların halini siz düşünün! Eminim ki hiçbiriniz bu iki kesim arasında köprü olmak istemezdiniz!...
Beyannamede yok, bildirimlerde var

Muhasebe meslek mensupları vergi beyannamelerini verirken olur ya, isimde bir harf hatası yaparlarsa, vergi dairesi numarasını yazarken kaydırır ya da bilemediniz bir kimlik numarasında yanlış yaparlarsa Vergi İdaresi bu düzeltmeyi kabul ediyor. Ama ne var ki aynı idare, firmaların mal alım-satışlarını gösteren formlarda en ufak bir hata yapılırsa ceza kesiyor. Yapılan hata vergi matrahını hiç etkilemese de Vergi İdaresi ceza miktarını süreye bağlı belirleyerek kesiyor.
Tabii Vergi İdaresi bu cezaları “Kümesteki kazları daha fazla nasıl yolarım” anlayışıyla kesiyor ama köprü konumundaki mali müşavirleri mükellefle karşı karşıya getiriyor. Elektronik ortamda verilme zorunluluğu getirilen bildirim ve formların (Ba-Bs) süresinde verilmiş olsa bile, bu formlardaki herhangi bir hatayı 15 gün sonra düzeltmeye kalkarsanız yandınız! Çünkü o zaman İdarenin belirlediği cezanın (şu an için 1000 TL) en az yarısını ödemek zorunda kalıyorsunuz. Olur da bu 15 günü de geçerseniz, tamamını… Bu cezalar aslında “kümesteki kazlara” yani kayıtlı mükelleflere kesiliyor ama “almaktan yorulmayan” Vergi İdaresi’ne “ceza ödemekten” yorgun düşmüş mükellefler söz konusu olunca mesele köprü görevini üstlenen bizlerin, yani mali müşavirlerin başına kalıyor!

Dünyada örneği olmayan uygulamaya son verilmeli
Vergi beyannameleri, mükelleflerin vergi kanunlarına göre vergilendirilecekleri konuları, matrahları, hesaplanan ve ödenecek vergilerin gösterildiği bir iradi belgedir. Aksi ispat olunana kadar idarece kabul edilmek zorunda olan bu beyannamelerin süresinde verilmesi halinde, daha sonraki süreçte düzeltme yapılmasında özel usulsüzlük cezası uygulanmazken, Vergi İdaresi’nin bilgilendirilmesi amacı ile verilen bildirim ve formların düzeltilmesine ceza uygulanması hukukun temel ilkelerine aykırıdır.

Bildirim ve formlarının (Ba-Bs ) düzeltilmesi amacı ile verilen “düzeltmeler” için kesilecek cezaların kaldırılması için yeni bir yasa değişikliğinin yapılması gerekmektedir. Yasal düzenlemelerin yapılacağı tarihe kadar Bakanlar Kurulu’nun, Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer maddesi 414’e göre yetkisini kullanarak cezaların sembolik olarak kesilmesinin sağlanması isabetli olacaktır.

Dünyanın hiçbir yerinde vergi mükelleflerince düzeltilen form ve bildirimlere ceza uygulandığını sanmıyoruz. Miktarlar hafifletilse de, vergilendirmeyi etkilemeyen şekli noksanlıkların cezalandırılması adil ve hukuki değildir. Bu yanlışlığın Vergi İdaresi’nce en kısa sürede düzeltileceği inancındayız.

Her fırsatta dile getirdiğimiz uyarımızı bir kez daha yinelemekte yarar var; güçlü ekonomi ve demokrasinin ilk koşulu hesap sorma ve hesap verme anlayışının yerleşmesidir. Bu anlayışın toplumun ve ekonominin bütün unsurlarında hayat bulabilmesinin tek yolu da kayıtlı ekonomidir.

Ülkemizin geleceğinden çalan kayıt dışı faaliyetler ile mücadelenin zamanı gelmiştir, geçiyor da... Ne cezalara ne de dolaylı vergilere bel bağlamanın Türkiye’nin geleceğine katkısı olacaktır?