25 Temmuz 2011 Pazartesi

SGK eksik gün bildiriminde neler değişti?

SGK eksik gün bildiriminde neler değişti?


İbrahim IŞIKLI / SOSYAL GÜVENLİK VE İŞ HUKUKU



20.07.2011 - 09:00

Daha önce bu köşede yaşanan ciddi sorunları aktardığımız SGK eksik gün bildiriminde önemli değişiklikler oldu.



2000 yılında başlatılan bir uygulama ile bazı işyerlerinde işçi otuz gün çalıştığı halde, işverence prim gün sayısı eksik bildirilmesinin önüne geçmek için 30 günden eksik bildirimlerin nedenlerinin SGK'ya bildirilmesi gerekiyor. Buna göre, aylık prim ve hizmet belgesi ile birlikte ay içinde otuz günden az çalışan veya eksik ücret ödenen sigortalılara ilişkin;



a) Kurumca yetkilendirilmiş sağlık hizmeti sunucularından veya işyeri hekimlerinden alınmış istirahatlı olduğunu gösteren raporu,



b) İcretsiz veya aylıksız izinli olduğunu kanıtlayan izin belgesi,



c) Disiplin cezası uygulaması, gözaltına alınma ile tutukluluk hâline ilişkin belgeleri,



ç) Kısmi süreli çalışmalara ait yazılı iş sözleşmesi,



d) İşverenin veya sigortalının imzasını da taşıyan puantaj kayıtları,



e) Grev, lokavt, genel hayatı etkileyen olaylar, doğal afetler nedeniyle işyerinde faaliyetin durdurulduğunu veya işe ara verildiğini gösteren ilgili resmi makamlardan alınan yazı örneği,



Sigortalıların eksik gün bildirimine ilişkin bilgi formu (Ek-10) ekinde SGK'ya verilmesi veya APS, iadeli taahhütlü ya da taahhütlü posta ile gönderilmesi gerekiyor.



Yukarıda belirtilen durumlara ilişkin belgelerin geriye yönelik olarak her zaman düzenlenebilir nitelikte olanları, aylık prim ve hizmet belgesinin verilmesi gereken süreden sonra verilmesi hâlinde işleme konulmaz. Bu durumların dışındaki otuz günden az çalışılan sürelere ait geçerli belgeleri belirlemeye SGK Yönetim Kurulu yetkili kılınmıştır.



Uygulamada yaşanan sorunların çözümü için SGK, mevzuatta yeni bir düzenleme yapmıştır. Buna göre; "Ay içinde bazı işgünlerinde çalıştırılmadığı ve ücret ödenmediği beyan edilen sigortalıların, otuz günden az çalıştıklarını ispatlayan belgelerin işverence ilgili aya ait aylık prim ve hizmet belgesine eklenmesi şarttır" hükmüne, 6111 Sayılı Kanun'un 40'ıncı maddesi ile "Kurumca belirlenen işyerlerinde bu şart aranmaz" hükmü eklenmiştir.



16/6/2011 tarihli ve 27966 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nde 25/2/2011 tarihinden geçerli olmak üzere yapılan değişiklikle 2011/Şubat ayına ilişkin düzenlenen aylık prim ve hizmet belgelerinden başlanılarak;



- Genel bütçeye dahil daireler, özel bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşlar, kamu iktisadi teşebbüslerin ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıkların, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları,



- Sendikalar,



- Vakıflar,



- 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kuruluşların işyerleri,



- Toplu iş sözleşmesi yapılan işyerleri,



- Aynı SGK işyeri numarasında 50 ve üzerinde sigortalının çalıştırılan aylara ilişkin özel sektör işyerleri,



eksik gün bildirim nedenlerini aylık prim ve hizmet belgelerinde belirtmeleri halinde, EK:10 Eksik Gün Bildirim Formu ve eki belgelerin SGK'ya verilmesine gerek bulunmamaktadır.



Bu değişiklik için işyerlerinin SGK müdürlüklerine herhangi bir başvuru yapmalarına gerek olmadığı gibi, SGK müdürlükleri de 2011/Şubat ayına ilişkin düzenlenen aylık prim ve hizmet belgelerinden itibaren kapsama giren işyerlerinden EK:10 Eksik Gün Bildirim Formu ve eki belgeleri talep etmeyeceklerdir.



Burada işverenlerin aynı SGK işyeri numarasında 50 kişiden az işçi çalıştırdıkları aylarda EK:10 Eksik Gün Bildirim Formu ve eki belgeleri vermeleri gerektiğine dikkat edilmelidir. Ayrıca ileride bir denetim esnasında eksik gün gerekçelerinin ibraz edilmesi gerekebileceğinden dolayı, mutlaka bu belgelerin saklanması gerekmektedir.

http://www.dunya.com/İbrahim-işikli_sosyal-güvenlİk-ve-İş-hukuku_62_0_yazar.html

22 Temmuz 2011 Cuma

Emeklilik Katkı Payı

A- VERGİ HUKUKU

Burak EROĞLU
Hesap Uzman Yardımcısı


Soru 1: İyi çalışmalar. 800 TL brüt ücretli bir çalışan adına bireysel emeklilik sistemine işveren tarafından ödenen katkı payı tutarı aylık 200 TL’dir. Gelir Vergisi Kanunu’na göre bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payı tutarları çalışanın elde ettiği ücretin % 10’una kadar gelir vergisi matrahından indirim konusu yapılabilmektedir. Söz konusu katkı payının muhasebe kaydının nasıl yapılacağını bir örnekle açıklayabilir misiniz? Teşekkürler
Cevap 1: Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) 63/1 fıkrasının 3’üncü bendinde sigortanın veya emeklilik sözleşmesinin Türkiye'de kâin ve merkezi Türkiye'de bulunan bir sigorta veya emeklilik şirketi nezdinde akdedilmiş olması şartıyla; ücretlinin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait hayat, ölüm, kaza, hastalık, sakatlık, işsizlik, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta poliçeleri için hizmet erbabı tarafından ödenen primler ile bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı paylarının vergiye tabi ücretin tespitinde indirim olarak dikkate alınacağı ancak indirim konusu yapılacak prim, aidat ve katkıların toplamı, ödendiği ayda elde edilen ücretin % 10'unu ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamayacağı belirtilmiştir.
GVK’nın 40/9’uncu bendinde “İşverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları. (Gerek işverenler gerekse ücretliler tarafından bireysel emeklilik sistemine ödenen ve vergi matrahının tespitinde dikkate alınan katkı paylarının toplamı bu Kanunun 63 üncü maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde belirlenen oran ve haddi aşamaz.) “ hükmü yer almaktadır. Buna göre gerek işveren gerekse çalışan tarafından ödenmiş olsun bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı paylarının işveren tarafından GVK 40/9’uncu maddesine göre gider yazılabilecek kısmı katkı paylarının ödendiği ayda elde edilen ücretin % 10'unu ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamayacaktır. Bu tutarı aşan katkı payları ise ücret olarak vergilendirilmek suretiyle ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınacaktır.
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 13/08/2003 tarih ve GVK-3/2003-3/Bireysel Emeklilik Sistemi-1 Sayılı sirkülerinde ise yukarıdaki kanun maddelerine ilişkin detaylı açıklamalar yapılmış ve hesaplamalarda dikkate alınması gereken ücretin brüt ücret olması gerektiği belirtilmiştir.
Aylık 800 TL brüt ücret elde eden ve 200 TL bireysel emeklilik sistemi katkı payı ödemesi bulunan bir çalışanın aylık olarak vergi matrahından indirebileceği maksimum tutar 800*0,10= 80 TL’dir. (Ayrıca bu tutarın yıllık toplamı olan (80 x 12=) 960 TL asgari ücretin yıllık toplam tutarını aşmadığından anılan maddedeki asgari ücrete ilişkin şart sağlanmaktadır.) O halde işçi açısından gelir vergisine tabi net ücretin hesaplanmasında aylık olarak ücret matrahından 80 TL indirim konusu yapılacaktır. İşveren açısından ise söz konusu 80 TL GVK’nın 40/9’uncu maddesine göre ticari kazançtan indirim konusu yapılacak geriye kalan (200-80=) 120 TL ise ücret olarak dikkate alınacak (tevkifat matrahına dahil olacak) ve GVK’nın 40/1’inci maddesine göre ticari kazançtan indirim konusu yapılacaktır. Söz konusu işlemlere ilişkin muhasebe kaydı ise aşağıdaki gibi olacaktır: (İşyerinin tehlike sınıfı 2’dir.)



770 Genel Yönetim Giderleri Hesabı 976,00
Brüt ücretler: 600,00
SSK işveren payı: 160,00 (Brüt ücret x % [19 + ( tehlike sınıfı / 2 )] )
İşsizlik sigortası işveren payı: 16,00 (Brüt ücret x %2)
Bireysel Emeklilik Sistemi Katkı Payı: 200,00

335 Personele Borçlar Hesabı 384,72
Net ücret: 384,72 (Net ücret= Brüt ücret- (SGK işçi payı+ İşsizlik sigortası işçi payı+GV+DV+BES Katkı Payı)
360 Ödenecek Vergi ve Fonlar Hesabı 95,28
Gelir vergisi: 90,00 (Brüt ücret – [SSK işçi payı + İşsizlik sigortası işçi payı+BES Katkı Payının 80 TL’lik kısmı] x %15)
Damga vergisi: 5,28
361 Ödenecek Sosyal Güvenlik Kesintileri Hesabı 496,00
SSK işçi payı: 112,00 (Brüt ücret x %14)
SSK İşveren payı: 160,00
İşsizlik sigortası işçi payı: 8,00 (Brüt ücret x %1)
İşsizlik sigortası işveren payı: 16,00
Bireysel Emeklilik Sistemi Katkı Payı: 200

15 Temmuz 2011 Cuma

Raporlu işçi çıkartılabilir mi?


Resul KURT / İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK

info@resulkurt.com
15.07.2011 - 08:59

Okurumuz Ayhan Sivrikoz, "İşyerindeki çalışma süresi 2 yıl olan işçi, yolda giderken bir arabanın çarpması sonucu kendi kusuru olmaksızın yaralanmıştır. Bu sebeple işe devam edememektedir. İşveren, bu işçinin iş sözleşmesini ne zaman derhal fesih ile sona erdirebilir? İşveren, işçinin bildirim süresine ilişkin ücretini peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini feshettiğinde, bildirim süresi işçinin kıdeminden sayılacak mıdır?" diye soruyor.
Öncelikle İş Kanunu'na göre, işverenlerin raporlu işçileri işten çıkartabilmelerinin belli koşullara bağlandığını belirtmeliyiz. 4857 Sayılı İş Kanunu'nun işverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı başlıklı 25'inci maddesinde işverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı düzenlenmiştir. Ayrıca bu derhal fesih hakkı şartlarını sağlamayan raporlu bir işçi işten çıkartıldığında, işe iade davası açabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.


İhbar tazminatı ödenmeyen durumlar
Süresi belirli olsun veya olmasın işveren;
a) İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla sürmesi.
b) İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun sağlık kurulunca saptanması durumunda,
İş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin sağlık sebepleri ile feshedebilecektir. Bu durumda ihbar süresi verilmez ve ihbar tazminatı ödenmez. İşçiye kıdem tazminatı ödenir.


İhbar tazminatı ödenen durumlar
Ancak, işçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması dışında işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı bildirim sürelerini (ihbar süresi) altı hafta aşmasından sonra doğar. İhbar süreleri işçinin kıdemine bağlı olarak 2, 4, 6 ve 8 hafta olarak değişmektedir.
Okurumuzun belirttiği 2 yıllık kıdemi olan işçinin ihbar süresi 6 hafta olup buna 6 hafta ilave edildiğinde 6+6=12 haftayı aşan rapor alan işçinin ihbar tazminatı ödenmeden iş sözleşmesi sona erdirilebilecektir. Her işçinin ihbar süresi farklı olup, bu sürelere dikkat edilmelidir.


Altı iş gününe dikkat
İş Kanunu'nun 24 ve 25'inci maddelerde gösterilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hallere dayanarak işçi ve işveren için tanınmış olan sözleşmeyi fesih yetkisi için iki hak düşürücü süre söz konusudur. Buna göre öğrenme gününden başlayarak altı işgünü ve olaydan itibaren bir yıl hak düşürücü süre vardır. İşçinin maddi bir çıkar sağlaması durumunda bu bir yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmayacaktır. Buna göre, işçinin kendisine maddi çıkar sağlayacak bir yolsuzluk yaptığının aradan bir yıl geçtikten sonra öğrenilmesi veya anlaşılması durumunda da sözleşmesi 25' inci maddenin (II) numaralı bendi uyarınca feshedilebilecektir.
Yani, iş sözleşmesinin 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 25/I. maddesi nedeniyle feshedilmesi halinde sadece işçiye ihbar tazminatı ödenmesi gerekmeyecektir. Bir yıldan fazla çalışması olan işçiye kıdem tazminatı ödenecektir.
Doğum ve gebelik hallerinde bu süre doğum öncesi ve sonrası istirahat süresinin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda kalması nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez.
Yine, iş güvencesi kapsamındaki işçinin hastalık nedeniyle rapor almış olması iş sözleşmesinin feshinde geçerli neden olarak kabul edilmemektedir.
İşçinin bildirim süresi (yani ihbar süresini) + 6 haftayı aşmayan raporlu olduğu sürede ihbar tazminatı ve diğer yasal hakları ödenmek suretiyle işten çıkartılması mümkündür. Ancak, iş güvencesi kapsamında olan işçinin işe iade davası açtığında kazanması muhtemeldir.


Raporlu süreler kıdem tazminatını etkiler mi?
İşçinin kıdemi, işe başladığı tarihten iş sözleşmesinin sona erdiği tarih arasındaki süredir. İşçinin istirahat süresinin altı haftayı aşmayan kısmının kıdem tazminatı hesabında dikkate alınması gerekmektedir. Ancak, işçinin istirahat süresinin altı haftayı aşan kısmı kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmayacaktır. İşçi raporlu iken iş sözleşmesinin sona erdirilmesi halinde fesih rapor süresi sonunda hüküm doğuracağından işçinin kıdemi rapor süresi sonuna kadar ileriye götürülmelidir.

http://www.dunya.com/resul-kurt_22_0_yazar.html

14 Temmuz 2011 Perşembe

Tek ortaklı anonim ve limited şirketler

http://www.dunya.com/tek-ortakl%C4%B1-anonim-ve-limited-%C5%9Firketler-akif-akarca--drmehmet-%C5%9Fafak_64_126111_yazar.html?

Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK / Verginin Gündemi

akif.akarca@alfaymm.com
30.06.2011 - 09:02
Bilindiği üzere 6102 Sayılı "Türk Ticaret Kanunu" ile 6103 Sayılı "Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun" 14 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Yeni Türk Ticaret Kanunu, Türkiye Muhasebe Standartları'nın uygulanması ile internet sitesi kurma zorunluluğuna ilişkin hükümler hariç olmak üzere, 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girecektir.

Yeni Türk Ticaret Kanunu, ticari hayat ile ilgili birçok önemli değişiklik getirmekte ve ticari yaşamı önemli ölçüde değiştirecek olan düzenlemeler içermektedir.

Yeni kanunun büyük bir ihtiyaca cevap veren önemli yeniliklerinden bir tanesi de anonim ortaklıkların ve limited ortaklıkların tek kişiyle kurulmasına olanak tanımasıdır.

Yürürlükte olan mevcut 6762 sayılı TTK'da; anonim şirketlerde en az 5 kurucu ortağın mevcudiyeti aranmakta, ayrıca sayının beşin altına düşmesi halinde ise şirketin feshi veya infisahı söz konusu olmaktadır. Bu nedenle de esas sermayeye gerçekte ortak olmayan ve şirketin yönetiminde de aktif olarak görev almayan kişiler, sembolik hisse payları verilmek suretiyle, görünüşte ortak yapılmakta ve 3. kişiler açısından hukuki görünüşe olan güven sarsılmaktadır. Diğer taraftan, tek kişilik şirketlere bütün dünya uygulamasında gereksinim duyulmakta ve pek çok ülkenin hukuki yapısında düzenlenmektedir.

Yeni TTK'da yer verilen tek kişilik şirket, Avrupa Birliği'nin şirketlere ilişkin 12. Yönergesi'nin Türk hukukuna aktarılması yoluyla düzenlenmiştir. Böylece AB üyesi devletlerin hukukları ile tam uyum sağlanmıştır. Yönerge, üye devletlere tek ortaklı limited şirket veya sorumluluğu sınırlandırılmış ticari işletme kurmak seçeneklerini sunmakta, tek pay sahipli anonim şirketi de üyelerin tercihine bırakmaktadır. Yeni TTK, Almanya, Finlandiya, Hollanda, İspanya ve İsveç örneklerini izleyerek, tek ortaklı limited şirket yanında tek ortaklı anonim şirkete de yer vermiştir.

Yeni TTK'nun ortak sayısına ilişkin olarak; anonim şirketlerde 338'inci, limited şirketlerde ise 573'üncü maddesinde, anonim şirketlerin en az 5 ortakla, limited şirketlerin ise en az 2 ortakla kurulmasına ilişkin eski TTK 'da yer düzenlemelere yer verilmemiş ve anonim ve limited şirketlerin bir ortakla kurulabileceği belirtilmiştir.

Tek pay sahipli bir anonim şirkette bu pay sahibi bir gerçek kişi olabileceği gibi, bir tüzel kişi, binlerce pay sahibi bulunan ve pay senetleri borsada işlem gören anonim şirket veya başka bir sermaye şirketi de olabilir.
Batılı ülkelerde tek pay sahipli anonim şirketler sadece bir limited şirket veya işletmeci vakıf tarafından oluşturulmaktadır. Ancak, Türk Medeni Kanunu'nda "işletmecilik yapan vakıf" tanınmamış olup, vakıflar bir "mal topluluğu" olarak değerlendirilmektedir. Türk vergi kanunlarımızda da vakıflar elde ettikleri gelirlerin vergilendirilmesi açısından vergi mükellefi olarak sayılmamıştır. Ancak, vakıfların iktisadi işletmeleri olabilir ve bu şekilde bir iktisadi işletme söz konusu ise, vakfın bu iktisadi işletmesi kurumlar vergisi mükellefi kabul edilmektedir. Literatürde Türk Medeni Kanunu'nda işletmeci vakıflara yer verilmemiş olması önemli bir eksiklik olarak kabul edilmekte ve tek pay sahipli veya ortaklı anonim ve limited şirketlerin, hukukumuzda da büyük gereksinimi duyulan işletmeci vakıfların yolunu açacağı ve Türk hukukunun bu suretle bir düzenlemeye kavuşacağı düşünülmektedir.

Yeni Türk Ticaret Kanunu düzenlemeleri uyarınca, artık birden çok ortakla kurulmuş olan bir anonim şirket veya limited şirketin daha sonra pay devri, çıkma veya çıkarılma gibi nedenlerle ortak sayısının bire düşmesi durumunda şirketin feshedilmesi gerekmeyecek, şirket tek ortakla ticari faaliyetine devam edip, tüzel kişiliğini koruyabilecektir. Ancak bu durumda keyfiyetin ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi gerekmektedir. Bunun için, şirketin ortak sayısının bire düşmesi sonucunu doğuran işlem tarihinden itibaren 7 gün içinde bu durumun bu işlemi gerçekleştiren taraflarca, anonim şirketlerde yönetim kuruluna, limited şirketlerde ise müdürlere yazıyla bildirilmesi gerekmektedir. Yönetim kurulu/müdürlerin de bildirimin alınma tarihinden itibaren 7 gün içinde şirketin tek pay sahipli bir anonim ya da limited şirket olduğunu tescil ve ilan ettirmesi gerekecektir. Ayrıca, bu tek ortağın, adı, yerleşim yeri ve vatandaşlığı da tescil ve ilan edilecektir. Söz konusu tescil ve ilanın zamanında yapılmaması durumunda, bildirimde bulunmayan ortak ve tescil ve ilanı yaptırmayan yönetim kurulu/müdürler, doğacak zararlardan sorumlu olacaklardır.

Ayrıca, şirketin tek ortaklı olarak kurulması durumunda da tek ortağın adı, yerleşim yeri ve vatandaşlığının tescil ve ilan edilmesi gerekmektedir.

Halen uygulanmakta olan Türk Ticaret Kanunu'ndaki "yönetim kurulunun en az 3 üyeden oluşacağı"na dair mevcut yapıda terk edilerek,"tek üyeli yönetim kurulu"na da olanak tanınmıştır. Aynı zamanda "yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olma zorunluluğu"na ilişkin mevcut Kanundaki amir hüküm de kaldırılarak,pay sahibi olmasa da uzman ve profesyonel kişilerden yönetim kurulu kurulabilmesi amaçlanmıştır. Yine tek üyeli yönetim kurullarında, "yönetim kurulu üyelerinin en az dörtte birinin yüksek öğrenim görmüş olma zorunluluğu" aranmayacaktır. Bu çerçevede, tek pay sahipli anonim şirketin ortağı isterse tek başına yönetim kurulunu oluşturabileceği gibi, isterse de yönetim kurulunu dışarıdan pay sahibi olmayan bir veya birden fazla kişiden teşkil edebilecektir.

Tek pay sahipli anonim şirketlerde, bu pay sahibi, genel kurulun tüm yetkilerine sahiptir. Ancak, tek pay sahibinin genel kurul sıfatıyla alacağı kararların geçerlilik kazanabilmesi için yazılı olması şarttır.
Tek ortaklı anonim ya da limited şirket kurulmasına imkan tanınması şu gereksinimlere cevap verecektir:
. Tek kişi işletmesinden sınırlı sorumlu şirket türleri olan anonim ve limited şirkete geçmek isteyen işletme sahibine, dışarıdan sembolik ortak almak zorunda kalmadan, tek kişiyle bu şirketi kurma olanağı sağlanmış olacaktır.(Bilindiği üzere, mevcut Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca, gerek anonim gerekse limited şirketlerde, üçüncü kişilerle bu şirketler arasında yapılan işlemlerden dolayı ortakların kişisel malvarlıklarıyla sorumlulukları bulunmamaktadır.Başka bir deyişle; bu şirketlerin ortakları, sermaye paylarını şirkete ödemişlerse, şirketlerin borçları nedeniyle haklarında ortak sıfatıyla alacak takibi yapılamaz. Aynı düzenlemeler yeni Türk Ticaret Kanunu'nda da korunmuştur. Nitekim, anılan kanununun anonim şirketlerle ilgili bölümünde yer alan 329'uncu maddesinde, pay sahiplerinin, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumlu oldukları; limited şirketlerle ilgili 573'üncü maddesinde, ortakların, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlü oldukları hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla, tek ortaklı olarak kurulacak anonim ya da limited şirketlerde de bu hükümler geçerli olacak ve ortakların ortak sıfatıyla sorumlulukları sadece bu şirketlere koydukları sermaye ile sınırlı olacak, bu şirketler dışındaki mal varlıklarına alacak takibi yapılamayacaktır.)
. Avrupa ülkelerinde çok yaygın olan tek pay sahipli ya da ortaklı şirketler veya diğerleri, Türkiye'deki doğrudan yatırımlarını tek pay sahibi veya ortak olarak kuracakları şirket ile bizzat yapabileceklerdir. Böylelikle, yabancı gerçek kişi ya da kurumsal yatırımcı, başka bir ortak arama gereksinimi duymadan bir anonim veya limited şirket kurabilecektir.
. Bir dernek, oda, vakıf veya üniversite bir şirket kurmak istediğinde dışarıdan pay sahibi veya ortak almalarına gerek kalmayacaktır.


Yeni Türk Ticaret Kanunu'nda teknolojik gelişmelerin yeri

http://www.dunya.com/akif-akarca--drmehmet-şafak_64_0_yazar.html

Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK / Verginin Gündemi

akif.akarca@alfaymm.com
14.07.2011 - 08:55


Önceki hafta yayımlanan yazımızda, yeni Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile getirilen düzenlemelerden "Tek Ortaklı Anonim ve Limited Şirketler" konusu ele alınmıştı. Yeni Türk Ticaret Kanunu ile getirilen diğer önemli düzenlemelere de zaman zaman yazılarımızda yer verilecek olup, bu yazımızda, bilişim ve teknolojialanındaki gelişmelerle ilgili düzenlemeler açıklanmaya çalışılacaktır.

Yeni Türk Ticaret Kanunu'nda; özellikle internetin günlük hayatın her alanında kullanılır hale gelmesi, internet üzerinden yapılan işlemlerin sürekli artması, sözleşmelerin kurulmalarından belgelerin, özellikle faturaların, ihtar ve ihbarların, sigorta poliçelerinin vb. elektronik ortamda oluşturulması, mesafeli sözleşmelerin artan önemi düşünülerek yapılan düzenlemelerle hukuki güvenliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ayrıca, Kanunun geneline hakim olan şeffaflık ilkesinin ve bilgiye erişebilen toplum olarak tanımlanan bilgi toplumu hizmetlerinin sağlanabilmesi açısından, her sermaye şirketine internet sitesi açması ve bu sitenin belli bir bölümünü bilgi toplumu hizmetlerine tahsis etmesi zorunlu kılınmıştır.

Bu çerçevede, bilgi ve iletişim teknolojileri araçları ile gerçekleştirilen ve Ticaret Hukuku'nu önemli ölçüde etkileyen ve önümüzdeki dönemde de şirketlerin yalnızca iş yapış şekillerini değil, şirket yapılarını ve ticari hayatı önemli ölçüde geliştirecek olan, Kanunun hem çeşitli maddelerinde hem de son hükümlerinde yer alan düzenlemelerin bazıları şu şekildedir:


I. İnternet sitesi kurma zorunluluğu

TTK'nın 1524'üncü maddesi uyarınca, her sermaye şirketi bir internet sitesi oluşturmak ve bu sitenin belli bir bölümünde kanunda sayılan hususları yayımlamakla yükümlüdür. Yeni Türk Ticaret Kanunu 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmekle birlikte, internet sitesine ilişkin hükümleri düzenleyen söz konusu madde 01 Temmuz 2013 tarihinde yürürlüğe girecektir.

Açılacak internet sitesinde yayımlanacak içeriklerin başlıcaları şunlardır:


a) Şirketçe kanunen yapılması gereken ilanlar.


b) Pay sahipleri ile ortakların menfaatlerini koruyabilmeleri ve haklarını bilinçli kullanabilmeleri için görmelerinin ve bilmelerinin yararlı olduğu belgeler, bilgiler, açıklamalar.


c) Yönetim ve müdürler kurulu tarafından alınan; rüçhan, değiştirme, alım, önerilme, değişim oranı, ayrılma karşılığı gibi haklara ilişkin kararlar; bunlarla ilgili bedellerin nasıl belirlendiğini gösteren hesapların dökümü.


d) Değerleme raporları, kurucular beyanı, payların halka arz edilmesine dair taahhütler, bunlara ait teminatlar ve garantiler; iflasın ertelenmesine veya benzeri konulara ilişkin karar metinleri; şirketin kendi paylarını iktisap etmesi hakkındaki genel kurul ve yönetim kurulu kararları, bu işlemlerle ilgili açıklamalar, bilgiler, belgeler.


e) Ticaret şirketlerinin birleşmesi, bölünmesi, tür değiştirmesi hâlinde, ortakların ve menfaat  sahiplerinin  incelemesine sunulan bilgiler, tablolar, belgeler; sermaye artırımı, azaltılması dâhil, esas sözleşme değişikliklerine ait belgeler, kararlar; imtiyazlı pay sahipleri genel kurulu kararları, menkul kıymet çıkarılması gibi işlemler dolayısıyla hazırlanan raporlar.


f) Genel kurullara ait olanlar dâhil her türlü çağrılara ait belgeler, raporlar, yönetim kurulu açıklamaları.


g) Şeffaflık ilkesi ve bilgi toplumu açısından açıklanması zorunlu bilgiler.


h) Bilgi alma kapsamında sorulan sorular, bunlara verilen cevaplar, diğer kanunlarda pay sahiplerinin veya ortakların aydınlatılması için öngörülen hususlar.


ı) Finansal tablolar, kanunen açıklanması gerekli ara tablolar, özel amaçlarla çıkarılan bilançolar ve diğer finansal tablolar, pay ve menfaat sahipleri bakımından bilinmesi gerekli finansal raporlamalar, bunların dipnotları ve ekleri.


i) Yönetim kurulunun yıllık raporu, kurumsal yönetim ilkelerine ne ölçüde uyulduğuna ilişkin yıllık değerlendirme açıklaması; yönetim kurulu başkan ve üyeleriyle yöneticilere ödenen her türlü paralar, temsil ve seyahat giderleri, tazminatlar, sigortalar ve benzeri ödemeler.


j) Denetçi, özel denetçi, işlem denetçisi raporları.


k) Yetkili kurul ve bakanlıkların konulmasını istedikleri, pay sahiplerini ve sermaye piyasasını ilgilendiren konulara ilişkin bilgiler.


İnternet sitesinde yayımlanması gereken bilgilerin kanunda belirtildiği şekilde yayımlanmaması, ilgili kararların iptal edilmesinin sebebini oluşturur. Söz konusu durumda, kusuru bulunan yöneticiler ile yönetim kurulu üyeleri sorumlu olurlar.

Kanunun 562'inci maddesinde, ayrıca söz konusu hükümlere uyulmaması durumunda uygulanacak cezai yaptırımlar sayılmıştır. Buna göre;

- İnternet sitesinin 01 Ekim 2013 tarihine kadar oluşturulmaması veya mevcut bir internet sitesinin belli bir bölümünün bilgi toplumu hizmetlerine özgülenmemesi durumunda, anonim şirket yönetim kurulu üyeleri, limited şirket müdürleri ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yönetici olan komandit ortaklar altı aya kadar hapis ve yüz günden üçyüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacaktır.


- İnternet sitesine konulması gereken içeriğin usulüne uygun bir şekilde konulmaması durumunda ise, yukarıda sayılan kişiler üç aya kadar hapis ve yüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacaktır.
İnternet sitesinin bilgi toplumu hizmetlerine ayrılmış bölümünün herkesin erişimine açık olması gerekmektedir. Erişim hakkının kullanılması, ilgili olmak veya menfaati bulunmak gibi kayıtlarla sınırlandırılamayacak veya herhangi bir şarta bağlanması söz konusu olamayacaktır. Bu ilkenin ihlali hâlinde, herkesin, engelin kaldırılması davasını açma hakkı mevcuttur.

Şirketin internet sitesine konulan bir içeriğin,daha uzun bir süre öngörülmemiş olması durumunda, üzerinde bulunan tarihten itibaren en az altı aysüreyle internet sitesinde kalması gerekir; aksi hâlde söz konusu içerik hiç konulmamış sayılır. Finansal tablolar için ise bu süre beş yıl olarak belirlenmiştir.
İnternet sitesinde yer alacak bilgilerin basılı şekillerinin saklanması zorunludur. Bu bilgilerin noter onaylı bir deftere sıra numarası altında yazılması veya yapıştırılması gerekmektedir.
Internet sitesi kurma ve bilgi toplumu hizmetlerine özgülüme zorunluluğuna ilişkin hususlar Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenecektir.


II. Elektronik ortamda yönetim kurulu ve genel kurul

Günümüzün teknik ilerlemelerini de dikkate alan TTK, sermaye şirketlerinde müdürler kurulu ve yönetim kurulu toplantıları ile ortaklar kurulu veya genel kurul toplantılarının elektronik ortamda on-line olarak yapılmasını mümkün kılmıştır. Anonim şirketlerde yönetim kurulu toplantılarının on-line olarak yapılabilmesi özellikle yabancı sermayeli şirketlerde önemli bir sorunu çözümleyecektir. Zira, üyelerinin bir kısmı veya tamamı yurtdışında yerleşik yabancılardan oluşan yönetim kurullarının toplantılarının fiziki olarak yapılması önemli güçlükler arzetmekdir. Yine pay senetleri borsada işlem gören şirketler açısından on-line genel kurulların yapılabilecek olması, pay sahiplerinin genel kurula katılımının yetersiz kalması sorununa önemli bir katkı sağlayacak ve halka açık anonim şirketlerin daha şeffaf bir şekilde yönetilmelerine katkıda bulunacaktır.
Kanunun 1527'nci maddesinde yer alan düzenleme uyarınca, kurulların elektronik ortamda yapılabilmesi için;
- Esas sözleşmede bu hususa ilişkin bir düzenleme olması,
- Şirketin bu amaca özgülenmiş bir internet sitesinin olması,
- Ortağın bu yönde bir istemde bulunması
- Teknolojik yeterliliğin teknik bir raporla ispatlanıp bu raporun tescil ve ilan edilmesi ve
- Oy kullananların kimliklerinin saklanması
şarttır.
Bu kurullar tamamen elektronik ortamda yapılabileceği gibi, bazı üyelerin fiziken mevcut bulundukları bir toplantıya bir kısım üyelerin elektronik ortamda katılması da mümkündür.
On-line toplantı sistemi vasıtasıyla genel kurula katılım, öneride bulunma, görüş açıklama ve oy verme, fiziki katılım, öneride bulunma ve oy vermenin tüm sonuçlarını doğuracaktır.
Elektronik ortamda kurulların yapılmasına ilişkin usul ve esaslar yayımlanacak bir yönetmelik ve bir tüzük ile düzenlenecektir.
Söz konusu tüzüğün yürürlüğe girmesi ile birlikte "genel kurullara elektronik ortamda katılma ve oy kullanma" sisteminin uygulanması, pay senetleri borsaya kote edilmiş şirketler açısından zorunlu olacaktır.


III. Elektronik imza, beyanlar ve belgeler

Kanunun 1526'ncı maddesinde, güvenli elektronik imza ile gerçekleştirilebilecek işlemler yer almaktadır. Böylece "Ticaret şirketleri ile gerçek ve tüzel kişi diğer tacirlere ilişkin olarak, bu Kanunun zorunlu tuttuğu bütün işlemleri elektronik ortamda güvenli elektronik imza ile de yapma" imkânı tesis edilmiştir. Ancak, kıymetli evraklara (poliçe, bono, çek, makbuz senedi, varant ve kambiyo senetlerine benzeyen senetler) ilişkin işlemlerde elektronik imza kullanılamayacaktır.

Güvenli elektronik imza kullanımına ilişkin esas ve usuller tüzükle belirlenecektir.
Kanunun 1525'inci maddesi ile getirilmiş olan bir diğer değişiklik ile de, fatura ve teyit mektuplarının elektronik ortamda oluşturulması ve saklanması, tarafların anlaşmaları halinde ihbar, itiraz ve benzeri beyanların elektronik ortamda yapılabilmesine imkan tanınmıştır.

Haberleşmenin elektronik yoldan yapılmasının temeli güvenli elektronik imza ve bunu kullanacak kişilerin üye olacağı kayıtlı elektronik posta sistemidir. Bu sistem ile bir ticari ilişkide tarafların gönderinin zamanı ve işlemi yapan kişi bakımından inkâr edilmez bir şekilde güvenli olarak; elektronik belgelerin, beyan ve açıklamaların gönderilmesi ve alınması amaçlanmaktadır. Kayıtlı elektronik posta sistemine ilişkin usul ve esaslar Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından yayımlanacak bir yönetmelikle düzenlenecektir.


IV. Elektronik Sicil Sistemi

Yeni TTK ile Türkiye çapında sicil kayıtlarına elektronik ortamda ulaşılabilmesinin sağlanması amacıyla, ticaret sicili kayıtlarının düzenli bir tarzda depolandığı bir bilgi bankasının kurulması öngörülmüştür. Bu bilgi bankası Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nezdinde bulunacaktır. Bilgi bankası girişi serbest olacak ve herkes kayıtları denetleyebilecektir. Bilgilere elektronik ortamda ulaşılabilmesi ile Kanununamaçlarından biri olan "bilgi toplumu"nun gereklerinden biri yerine getirilmiş olacak, aynı zamanda geniş bir aleniyet sağlanarak gerçek anlamda şeffaflığın tesis edilmesine katkıda bulunulacaktır. (Md.24)

V. Defter ve belgelerin tutulması ve saklanması

Yeni TTK'nın dateknolojik gelişmelerin dikkate alınmasının sonuçlarından biri de "defter ve belgelerin tutulması ve saklanması" konusunda ikili bir sistem öngörülmüş olmasıdır. Buna göre; defter ve belgeler hali hazırda olduğu gibi fiziki olarak belgelerin dosyalanması şeklinde saklanabileceği gibi, görüntü veya veri taşıyıcılar kullanılarak da saklanabilecektir. Veri taşıyıcıları terimi ile interalia, mikrofişler, CD'ler, magnetler ve elektronik ortam ifade edilmektedir. (Md.65/4;82/3)

13 Temmuz 2011 Çarşamba

İnternet üzerinden alışverişlerde internet sitesi üzerinden satıcıya verilen aracılık hizmetinin vergilendirilmesinde belge düzeni hk.

Başlık İnternet üzerinden alışverişlerde internet sitesi üzerinden satıcıya verilen aracılık hizmetinin vergilendirilmesinde belge düzeni hk.
Tarih 04/05/2011
Sayı B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-427
Kapsam
T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü






Sayı
:
B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-427
04/05/2011

Konu
:
Aracılık hizmetinin vergilendirilmesinde belge düzeni.





İlgide kayıtlı dilekçenizin incelenmesinden, .............. Vergi Dairesi Müdürlüğü'nün ................. vergi kimlik numaralı mükellefi bulunduğunuz, çoğunluğu sanal ürünlerden oluşan www................ adresli internet sitesinde ürün sahibi, satış ortağı ve alıcıyı buluşturduğunuz, adı geçen internet sitesinde ürününü satmak isteyenlerin ürün ile ilgili bilgi ve görselleri yayımladıkları, sitenize üye satış ortakları tarafından bu ürünlere ilişkin reklam yapılarak talep oluşturulduğu, satışı gerçekleştirilen ürünlerin ürün sahibi tarafından alıcıya gönderildiği, satış ortaklarının yaptıkları hizmete ilişkin olarak ürün sahibinden komisyon bedeli aldıkları, sitenizin de söz konusu satışa ödeme sistemleri ve teknolojisini kullandırmak suretiye aracılık ettiği ve bu hizmete ilişkin olarak ürün sahibinden ürün satış bedelinin %15' i oranında komisyon aldığından bahisle internet siteniz üzerinden gerçekleştirilen bu satış işlemine ilişkin belge düzeninin nasıl olması gerektiği hususunda görüş talep edildiği anlaşılmış bulunmaktadır.

Bilindiği üzere; 213 sayılı Vergi Usul Kanun'un "İspat Edici Kağıtlar" başlıklı 227'nci maddesinde; "Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir."

"Fatura Tarifi" başlıklı 229'uncu maddesinde; "Fatura satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır."

"Faturanın Nizamı" başlıklı 231'inci maddesinin 5'inci bendinde ise; "Fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami 7gün içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır."

hükümleri yer almaktadır.

Buna göre:

-Satışı gerçekleştirilen ürüne ilişkin faturanın ürün sahibi tarafından satış bedeli üzerinden alıcı adına,

-Satış ortaklarının satılan ürüne yönelik olarak ürün sahibine ifa ettikleri tanıtım hizmetine karşılık olarak tahsil ettikleri komisyon bedeline ilişkin faturanın satış ortakları tarafından komisyon bedeli tutarında ürün sahibi adına,

-Şirketiniz tarafından satışa ilişkin ödemelerin ödeme sistemleriniz ve teknolojiniz kullanılmak suretiyle siteniz üzerinden yapılmasına karşılık olarak tahsil edilen komisyon bedeline ilişkin faturanın ise tarafınızca komisyon bedeli tutarında ürün sahibi adına düzenlenmesi gerekmektedir.

Satış ortaklarının veya ürün satıcılarının sisteminize üye olması karşılığında herhangi bir bedel alınması halinde, bu bedel için de tarafınızca fatura düzenlenmesi gerektiği tabiidir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.





(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

6111 muhasebe kayıtları

Matrah artırımı (Vergi aslı)

Kod:
---xx.xx.2011---
689 xxx
.....360 xxx

Matrah artırımının (Vergi aslı) KKEG yazılması

Kod:
---xx.xx.2011---
950 xxx
.....951 xxx

Matrah artırımının (Vergi aslı) taksitlendirilmesi

Kod:
---xx.xx.2011---
360 xxx
.....368 xxx (2011 yılı vadeliler)
.....438 xxx (2012 ve sonrası yılı vadeliler)

Matrah artırımının (Vergi aslı) taksitlerinin UV'den KV'ye devri (yıl sonlarında)

Kod:
---31.12.2011---
438 xxx
......368 xxx (2012 yılı vadeliler)

Matrah artırımının taksidinin ödenmesi

Kod:
---xx.xx.201x---
368 xxx
689 xxx (katsayı tutarı)
......100/102/309 xxx

Ödenen katsayının KKEG yazılıması

Kod:
---xx.xx.201x---
950 xxx (katsayı tutarı)
......951 xxx


http://forum.alomaliye.com/index.php?topic=42922.0

5 Temmuz 2011 Salı

Internet siteleri için yapılacak ödemeler aktifleştirilmeli mi?

Zeki GÜNDÜZ / VERGİ PORTALI

29.06.2011 - 09:03
Değerli DÜNYA okurları, bugün sizlerle yeni verilmiş bir muktezayı paylaşacağım.

Muktezadaki ana başlıklar ve alt çizgileri tarafımdan yapılmıştır.

Muktezada ilginç olan iki noktayı özetlersek;

- Tanıtım amaçlı siteler için yapılan ödemelerin doğrudan gider olarak dikkate alınabileceği,

- Ticari amaçlı (gelir getiren faaliyetlerde kullanılan-doğrudan satış yapılan) siteler için yapılan harcamaların aktifleştirilerek amortismana tabi tutulması gerektiği,

- Yabancı bir şirkete bu hizmet yaptırılıyorsa, ikili anlaşma olsa bile önce serbest meslek stopajı yapılması, stopaj yapılan firmanın başvurarak kendisinden kesilen vergiyi ikili anlaşma hükümleri çerçevesinde iade alması gerektiği ifade edilmiştir.

Özellikle son husus yurt dışına yapılan serbest meslek (danışmanlık) ödemeleri ile ilgili olarak uygulama ile farklılık arz etmektedir. Uygulamada şirketler çifte vergilemeyi önleme anlaşmasının şartlarının var olduğu sonucuna varırlarsa stopaj yapmamaktadırlar. Oysa bu muktezada önce her halükarda stopaj yapılsın, iade sonra talep edilsin denilmektedir.


T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

BÜYÜK MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

MÜKELLEF HİZMETLERİ GRUP MÜDÜRLÜĞÜ


Sayı : B.07.1.GİB.4.99.16.01.0-VUK-315-30 20/05/2011 - ………

Konu : Mükellefin ……………….. …………

internet sitesinin tabi olacağı faydalı

ömür ve amortisman oranı

……………………………………………..

………………………………………………………………………..


İlgi : …………………. tarihli dilekçeniz


İlgide kayıtlı dilekçeniz ile ……………… ………………………… ………….. …….………………..'nin diğer ülkelerde bulunan şirketleri için kullanmış olduğu internet sitesinin ……………………………………….. ………………………. ……………………………………………… ………….. şirketi tarafından Türkiye'ye uyarlandığı ve neticesinde …………… ………………………….. ……….'nin mülkiyetinde olacak "www…………………….com" isimli internet sitesinin hazırlanmış olduğu, bununla birlikte söz konusu web tasarımına ilişkin faturanın …………..…… mukimi şirket tarafından firmanız adına düzenlenmiş olduğu belirtilerek;

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda internet sitesinin gayrimaddi hak tanımında yer almadığı ve 213 Sayılı Vergi Usul Kanununun amortisman hükümlerine ilişkin tebliğlerinde internet sitesinin faydalı ömrü ve amortisman oranına ilişkin herhangi bir oran belirtilmediğinden bahisle hazırlanan bu internet sitesinin faydalı ömrü ve amortisman oranı hakkında Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.

1. Amortismana mı tabi tutulacak gider mi olacak?

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 313'üncü maddesinde, işletmede bir yıldan fazla kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan gayrimenkullerle 269 uncu madde gereğince gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi kıymetlerin alet, edavat, mefruşat, demirbaş ve sinema filmlerinin birinci kısımdaki esaslara göre tespit edilen değerinin bu Kanun hükümlerine göre yok edilmesinin amortisman mevzuunu teşkil edeceği belirtilmiştir.

Aynı kanunun 5024 Sayılı Kanun'la değişen 315'inci maddesinde, mükelleflerin amortismana tabi iktisadi kıymetlerini Maliye Bakanlığı'nın tespit ve ilan edeceği oranlar üzerinden itfa edecekleri ve ilan edilecek oranların tespitinde iktisadi kıymetlerin faydalı ömürlerinin dikkate alınacağı hükme bağlanmıştır.

Bahsi geçen maddenin Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden, amortismana tabi iktisadi kıymetler için uygulanacak "Faydalı Ömür ve Amortisman Oranları" tespit edilmiş ve bu oranlar 339, 365, 389 ve 399 Sıra No'lu Vergi Usul Kanunu genel tebliğleri ile değişik 333 Sıra No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği eki liste ile açıklanmıştır.

İşletmelere ait web sitelerinin tanıtım amaçlı veya ticari amaçlı olarak kullanılması mümkün olup web sitesinin tasarımına ilişkin harcamaların; eğer web sitesi işletme bakımından gelir yaratıcı bir işleve sahipse (internet üzerinden satış, sipariş, ödeme yapılması vb. özellikleri varsa) kanunun 313'üncü maddesinde belirlenmiş olan limiti aşmaları halinde aktifleştirilerek 339, 365, 389 ve 399 Sıra No'lu Vergi Usul Kanunu genel tebliğleri ile değişik 333 Sıra No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği eki listenin 4.3. Bilgisayar Yazılımları sınıflandırması uyarınca 3 yılda ve %33.33 amortisman oranı ile itfa edilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, web sitesi sadece işletmenin tanıtımına yönelik olarak kullanılmakta ve herhangi bir gelir getirici işleve sahip bulunmamakta ise aktifleştirilmeyip doğrudan gider yazılması mümkün bulunmaktadır.

2. Yabancı şirkete yapılacak ödeme stopaja tabi mi?

Diğer taraftan, ………………. mukimi şirket tarafından elde edilen kazanç, serbest meslek kazancı niteliğinde olup, Türkiye - ………………….. Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması'nın "Serbest Meslek Faaliyetleri" düzenleyen 14'üncü maddesinin 2'nci fıkrası kapsamında, …………………. mukimi bir teşebbüsün Türkiye'ye gelmeksizin ………………….'da icra edeceği serbest meslek faaliyetleri veya benzer nitelikteki diğer faaliyetler dolayısıyla elde edeceği geliri vergileme hakkı yalnız …………………..'ya ait bulunmaktadır. Eğer ………………. mukimi şirketin bu faaliyetleri Türkiye'de bir işyeri vasıtasıyla icra etmesi veya Türkiye'de 12 aylık herhangi bir kesintisiz dönemde toplam 183 günden fazla sürede icra etmesi halinde Türkiye'nin de bu gelirleri vergileme hakkı doğmaktadır.

……………… mukimi teşebbüsün Türkiye'de icra edeceği serbest meslek faaliyeti, bu teşebbüsün personelleri vasıtasıyla Türkiye'de yapacakları serbest meslek faaliyetlerini ifade etmekte olup, personellerin Türkiye'ye gelmeksizin icra edecekleri serbest meslek faaliyetlerine ilişkin olarak ……………… mukimi teşebbüse yapılacak ödemeler üzerinden vergi tevkifatı yapılmayacaktır.

Faaliyetin Türkiye'de icra edilmesi durumunda ise, yaptıkları serbest meslek ödemeleri üzerinden vergi tevkifatı yapmak zorunda olan vergi sorumluları, tevkifat yükümlülüğünün doğduğu sırada, istihkak sahibi teşebbüsün faaliyet icrası amacıyla Türkiye'de herhangi bir kesintisiz 12 aylık dönemde 183 günü aşan bir süre kalıp kalmama durumunu bilemeyeceğinden Türkiye'de faaliyet icrası için kalınan süreye bakılmaksızın söz konusu ödemeler üzerinden vergi tevkifatını yapmak durumundadırlar.

Kendilerine yapılan ödemelerden vergi tevkifatı yapılan teşebbüsler, Anlaşma hükümleri çerçevesinde bu ödemelerin Türkiye'de vergilendirilmemesinin gerektiği durumlarda, bizzat veya vekilleri vasıtasıyla, tevkif edilen vergilerin iadesi için ilgili vergi dairesine başvurabileceklerdir.

01.01.2006 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 3'üncü maddesinin ikinci fıkrasında; birinci maddede yazılı kurumlardan kanuni ve iş merkezlerinden her ikisi de Türkiye içinde bulunmayanların, yalnız Türkiye'de elde ettikleri kazançları üzerinden vergilendirileceği hükme bağlanmış, üçüncü fıkrasında ise dar mükellefiyet mevzuuna giren kurum kazancının hangi kazanç ve iratlardan oluştuğu belirtilmiştir. Anılan maddenin 3'üncü fıkrasının (c) bendinde de, Türkiye'de elde edilen serbest meslek kazançlarının, dar mükellefiyet konusuna giren kurum kazancı olarak vergilendirileceği hükme bağlanmıştır.

Aynı kanunun 30'uncu maddesinde, dar mükellefiyete tabi kurumların maddede bentler halinde sayılan kazanç ve iratları üzerinden, bu kazanç ve iratları avanslar da dahil olmak üzere nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk ettirenler tarafından kurumlar vergisi kesintisi yapılacağı hükmüne yer verilmiş olup maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde serbest meslek kazançlarından kurumlar vergisi kesintisi yapılacağı hükme bağlanmıştır. Vergi kesintisi oranı da, 2009/14593 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca 03.02.2009 tarihinden itibaren %20 olarak belirlenmiştir.

Buna göre, şirketinizin mülkiyetinde olan "www………………………com" isimli internet sitesinin hazırlanması amacıyla yaptığınız ödemelerin serbest meslek ödemesi olarak değerlendirilmesi ve 5520 Sayılı Kanun'un 30/1-b maddesi uyarınca %20 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Mehmet KIYAK

Grup Müdürü

(*) Bu özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 413. maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız halinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Ali Ekber Yıldırım'ı okumadan, hayvancılığa yatırım yapmayın

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Yurtdışından alacaklar

SORU: Yurtdışında yapmış olduğumuz bir iş için alacağımızı tahsil edemiyoruz. Bu konuda olayı ilgili ülke hukukuna göre dava konusu yaptık. Ancak tüm uğraşlarımıza rağmen söz konusu alacağı tahsil imkanını bulamadık. Bu yıl yeniden olayı bir başka açıdan dava konusu yaptık. Yurtdışından tahsil edemediğimiz bu alacağımız için karşılık ayırabilir miyiz?

YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 323. maddesi gereği olarak "Ticari ve Zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;* Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar,* Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;Şüpheli alacak sayılır.
Yasal düzenleme gereği yukarıda yazılı alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktarı ayrılabilir.Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr-zarar hesabına intikal ettirilir.
Mevcut yasal düzenlemeden de anlaşılacağı üzere tahsil edilemeyen alacaklara yönelik olarak karşılık ayrılmasında yurt içi veyahut da yurt dışı alacak için herhangi bir ayırım yapılmamıştır.
Yurtdışı alacakların süresinde tahsil edilememesi halinde başvurulacak yasa yolları ülkelere göre değişmektedir.
Bazı ülkelerde özellikle yabancı kurum ve kuruluşların yargı yoluna başvurmalarında farklı yöntemlerin bulunduğu gözlenmektedir. Bir başka açıdan yasa yollarına başvuru biçimleri ülkelerin siyasi yönetim biçimlerine bağlı olarak farklılık göstermektedir.
Dış ticareti tamamen serbest olan veyahut da ticari faaliyet açısından herhangi bir kısıtlama uygulanmayan ülkelerde tahsil edilemeyen alacaklar üzerinde yasa yollarına başvurmak suretiyle sonuç almak mümkün bulunmaktadır. Bunun için ilgili ülkede konuya ilişkin olarak dava açılması veyahut da söz konusu ülke hukukuna göre alacağın cebren tahsiline başvurulmuş olunması halinde söz konusu alacak için ülkemizde şüpheli alacak karşılığının ayrılması mümkün bulunmaktadır. Bu bağlamda söz konusu işlemlerin belgelendirilmesi ve ilgili ülkede bulunan Türk Konsolosluğunca tasdik edilmesi ayrılacak karşılığın belgelendirilmesi açısından önem arz etmektedir.
Bir başka açıdan yurtdışından olan alacakların dönem sonunda değerlemesi nedeniyle oluşan kur farkları da asıl alacağa bağlı olarak işlem görecektir. Bu bağlamda da alacak şüpheli hale gelince daha sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları da şüpheli hale gelecek ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kur farkları da şüpheli alacağa dahil edilerek karşılık ayrılabilecektir. (Danıştay 3. Daire E.No:1996/176, K.No:1997/2592) .
Veysi SeviğReferans Gazetesi - 20.05.2009